31 Mayıs 2013 Cuma

Memleketimden İnsan Manzaraları 1 – Nazım Hikmet RAN Şiirleri

MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI – 1

Haydarpaşa garında
1941 baharında
saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk ve telâş
Bir adam
merdivenlerde duruyor
bir şeyler düşünerek.
Zayıf.
Korkak.
Burnu sivri ve uzun
yanaklarının üstü çopur.
Merdivenlerdeki adam
-Galip Usta-
tuhaf şeyler düşünmekle
meşhurdur:
“Kâat helvası yesem her gün” diye düşündü
5 yaşında.
“Mektebe gitsem” diye düşündü
10 yaşında.
“Babamın bıçakçı dükkânından
Akşam ezanından önce çıksam” diye düşündü
11 yaşında.
“Sarı iskarpinlerim olsa
kızlar bana baksalar” diye düşündü
15 yaşında.
“Babam neden kapattı dükkânını?”
Ve fabrika benzemiyor babamın dükkânına”
diye düşündü
16 yaşında.
“Gündeliğim artar mı?” diye düşündü
20 yaşında.
“Babam ellisinde öldü,
ben de böyle tez mi öleceğim?”
diye düşündü
21 yaşındayken.
“İşsiz kalırsam” diye düşündü
22 yaşında.
“İşsiz kalırsam” diye düşündü
23 yaşında.
“İşsiz kalırsam” diye düşündü
24 yaşında.
Ve zaman zaman işsiz kalarak
“İşsiz kalırsam” diye düşündü
50 yaşına kadar.
51 yaşında “İhtiyarladım” dedi,
“babamdan bir yıl fazla yaşadım.”
Şimdi 52 yaşındadır.
İşsizdir.
Şimdi merdivenlerde durup
kaptırmış kafasını
düşüncelerin en tuhafına:
“Kaç yaşında öleceğim?
Ölürken üzerimde yorganım olacak mı?”
diye düşünüyor.
Burnu sivri ve uzun.
Yanaklarının üstü çopur.
Denizde balık kokusuyla
Döşemelerde tahtakurularıyla gelir
Haydarpaşa garında bahar
Sepetler ve heybeler
merdivenlerden inip
merdivenlerden çıkıp
merdivenlerde duruyorlar.

Memleketimden İnsan Manzaraları 2 – Nazım Hikmet RAN Şiirleri

MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI – 2

Atlantiğin dibinde upuzun yatıyorum, efendim,
Atlantiğin dibinde
dirseğime dayanmış.
Bakıyorum yukarıya:
bir denizaltı gemisi görüyorum,
yukarıda, çok yukarıda, başımın üzerinde,
yüzüyor elli metre derinde,
balık gibi, efendim,
zırhının ve suyun içinde balık gibi kapalı ve ketum.
Orası camgöbeği aydınlık.
Orda, efendim,
orda yeşil, yeşil,
orda ışıl ışıl,
orda yıldız yıldız yanıyor milyonlarla mum.
Orda, ey demir çarıklı ruhum,
orda tepişmeden çiftleşmeler, çığlıksız doğum,
orda dünyamızın ilk kımıldanan eti,
orda bir hamam tasının mahrem şehveti,
mahrem şehveti efendim,
gümüş kuşlu bir hamam tasının
ve koynuna ilk girdiğim kadının kızıl saçları.
Orda rengarenk otları, köksüz ağaçları
kıvıl kıvıl mahlukları deniz dünyasının,
orda hayat, tuz, iyot,
orda başlangıcımız, Hacıbaba,
orda başlangıcımız
ve orda hain, çelik ve sinsi
bir denizaltı gemisi.
400 metroya kadar sızıyor ışık.
Sonra alabildiğine derin
alabildiğine derin karanlık.
Yanlız ara sıra
acayip balıklar geçiyor karanlığın içinde
ışık saçarak.
Sonra onlar da yok.
Artık dibe kadar inen
kat kat kalın sular kati ve mutlak
ve en dipte ben.
Ben, upuzun yatıyorum, Hacıbaba,
upuzun yatıyorum dibinde Atlantiğin
dirseğime dayanmış,
bakıyorum yukarlara.
Avrupa Amerika’ dan Atlantiğin yüzünde ayrıdır
dibinde değil.
Gazgemileri gidiyor yukarda, çok yukarda, birbiri peşi sıra.
Omurgalarının altını görüyorum,
omurgalarının altını.
Dönüyor keyifili keyifli pervaneleri.
Dümenleri ne tuhaf suyun içinde
İnsanın tutup tutup kıvırası geliyor.
Köpekbalıkları geçti gemilerin altından,
karınlarını gördüm
ağızları da orda.
Gemiler şaşırdılar birdenbire,
herhalde köpekbalıklarından değil.
Denizaltı gemisi bir torpil attı, efendim
bir torpil.
Gemilerin dümenlerine baktım:
telaşlı ve korkaktılar.
Gemilerin omurgalarında imdat arar gibi bir hal vardı,
gemiler bir bıçak darbesinden en yumuşak yerini
karnını saklamak isteyen insanlara benziyorlardı.
Denizaltılar birden üç oldular, derken, altı, yedi, sekiz.
Gazgemileri düşmana ateş açarak
insanlarını ve yüklerini suya döküp saçarak
batmaya başladılar.
Mazot, gaz, benzin,
tutuştu yüzü denizin.
Bir alev deryasıdır şimdi yukarda akan,
yağlı ve yapışkan
bir alev deryası efendim.
Kıpkızıl, gömgök, kapkara,
arzın ilk teşekkülü hengamesinden bir manzara.
Ve denizin yüzüne yakın suyun içi allak bullak.
Köpürüp, dağılıp parçalanmalar.
Yukardan dibe doğru inen gazgemisine bak.
Gece uykuda gezenler gibi bir hali var:
lunatik.
Geçti kargaşalığı,
girdi deniz dünyasının cennetine.
Fakat durmadan iniyor.
Kayboldu ıslak karanlıkta.
Artık baskıya dayanamaz, parçalanır.
ve direği, efendim, bacası yahut
nerdeyse yanıma düşer.
Yukarda insanla dolu denizin içi.
Bir tortu gibi dibe çöküyorlar
tortu gibi çöküyorlar, Hacıbaba.
Baş aşağı, baş yukarı,
uzanıp kısalıyor, bir şeyler aranıyor kolları bacakları.
Ve hiçbir yere, hiçbir şeye tutunamadan
onlarda iniyorlar dibe doğru.
Birden bire bir denizaltı düştü yanıbaşıma.
Parçalanmış bir tabut gibi açıldı köprüüstü kaportası
ve Münihli Hans Müller dışarı çıkıverdi.
39 ilkbaharında denizaltıcı olmadan önce
Münihli Hans Müller
Hitler hücum kıtası altıncı tabur
birinci bölük
dördüncü mangada sağdan üçüncü neferdi.
Münihli Hans Müller
üç şey severdi:
1-Altın köpüklü arpa suyu
2-Şarki Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli Anna.
3-Kırmızı lahana.
Münihli Hans Müller için
vazife üçtü:
1-Çakan bir şimşek
gibi mafevke selam vermek.
2-Yemin etmek tabancanın üzerine.
3-Günde asgari üç çıfıt çevirip
sövmek silsilelerine.
Münihli Hans Müller’in
kafasında, yüreğinde, dilinde üç korku vardı:
1-Der Führer.
2-Der Führer.
3.Der Führer.
Münihli Hans Müller
sevgisi, vazifesi ve korkusuyla
39 ilkbaharına kadar
bahtiyar
yaşıyordu.
Ve Vagneryen bir operada do sesi gibi heybetli
Şarki Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli
Anna’nın
tereyağı ve yumurta krizinden şikayet etmesine
şaşıyordu.
Diyordu ki ona:
-Bir düşün Anna,
yepyeni bir manevra kayışı takacağım,
pırıl pırıl çizmeler giyeceğim ben.
Sen beyaz ve uzun entari giyeceksin,
balmumundan çiçekler takacaksın başına.
Tepemizde çatılmış kılıçların altından geçeceğiz.
Ve mutlak
hepsi erkek 12 çocuğumuz olacak.
Bir düşün Anna,
tereyağı, yumurta yiyeceğiz diye
top, tüfek yapmazsak eğer
yarın 12 oğlumuz nasıl muharebe eder?
Münihlinin 12 oğlu muharebe edemediler
çünkü doğamadılar,
çünkü henüz, efendim, Anna’yla zifaf vaki olmadan önce
bizzat harbe girdi Hans Müller.
Ve şimdi 41 sonbaharı sonlarında
dibinde Atlantiğin
benim karşımda durmaktadır.
Seyrek sarı saçları ıslak,
kırmızı sivri burnunda esef,
ve ince dudaklarının kıyılarında keder.
Yanı başımda durduğu halde
yüzüme çok uzaklardan bakıyor,
İnsanın yüzüne nasıl bakarsa ölüler.
Ben biliyoum ki, o bir daha görmeyecek Anna’yı,
ve artık bir daha arpa suyu içip
yiyemeyecek kırmızı lahanayı.
Ben bütün bunları biliyorum, efendim,
ama o bütün bunları bilmiyor.
Gözü bir parça yaşlı,
silmiyor.
Cebinde parası var,
çoğalıp eksilmiyor.
Ve işin tuhafı
artık ne kimseyi öldürebilir
ne de kendisi ölebilir bir daha.
Şimdi şişecek birazdan,
yükselecek yukarıya,
sular sallayacak onu
ve balıklar yiyecek sivri burnunu.
Ben
Hans Müller’e bakıp, Hacıbaba, bunları düşünürken
yanımızda peyda oluverdi
Liverpul Limanından Harri Tomson.
Gazgemilerinden birinde serdümendi.
Kaşları ve kirpikleri yanmıştı.
Gözleri sımsıkı kapalıydı.
Şişman ve matruştu.
Bir karısı vardı Tomson’un:
tavan süpürgesi gibi bir kadın,
tavan süpürgesi gibi, efendim, zayıf, uzun, titiz, temiz
ve tavan süpürgesi gibi münasebetsiz.
Bir oğlu vardı Tomson’un:
altı yaşında bir oğlan, Hacıbaba,
tombul mu tombul, pembe beyaz, sarı papa mı sarı papa.
Tuttum Tomson’un elinden.
Açmadı gözlerini.
“-Vefat ettiniz” dedim.
“-Evet ” dedi, “İngiliz imparatorluğu ve hürriyeti için:
Canım isterse, harp içinde bile Çörçil’e sövmek hürriyeti
ve canım istemese de aç kalmak hürriyeti uğruna.
Fakat değişecek hürriyette bu son bahis,
harpten sonra artık işsiz ve aç kalacak değiliz.
Planı hazırlıyor Lordlarımızdan biri.
Adalet: ihtilalsiz.
Ben İngiliz İmparatorluğu’nu dağıtmaya gelmedim, dedi Çörçil.
Ben de ihtilal çıkarmaya gelmedim:
buna Kenterburi başpiskoposu
bizim tredünyonun reisi
ve karım razı değil.
Ay bek yur pardın.
İşte bu kadar,
nokta, son.”
Sustu Tomson.
Ve ağzını açmadı bir daha.
İngilizler fazla konuşmayı sevmezler,
hele hümoru seven ölü İngilizler.
Tomson’ la Müller’i yanyana yatırdım.
Şiştiler yan yana,
yan yana yükseldiler yukarı doğru.
Balıklar Tomson’u afiyetle yediler,
fakat dokunmadılar ötekisine,
Hans’ın etiyle zehirlenmekten korktular anlaşılan.
Hayvan deyip geçme, Hacıbaba,
sen de hayvansın ama
akıllı bir hayvan…

Nazım Hikmet’in, eşi Piraye’ye ithaf ettiği “Memleketimden İnsan Manzaraları”, 2. meşrutiyetten 2. Dünya Savaşı (1908 – 1945) sonrasına kadar çok geniş bir zaman dilimini kapsıyor. Nazım,  Anadolu’nun gerçeklerini, işçisini, çiftçisini, köylüsünü, kahramanlarını ve biraz da kendi yaşam öyküsünü bu kitapta destanlaştırmıştır. Düzyazı, şiir, senaryo tekniklerinin iç içe kullanıldığı Memleketimden İnsan Manzaraları, şiir, roman, öykü, oyun, senaryo, destan olmayan ve hepsini içeren yeni bir türün habercisi olmuştur. 

Nazım Hikmet eseriyle ilgili şunları söylüyor;

- İstiyorum ki okuyucu 12,000 mısrayı bitirdikten sonra vıcık vıcık insan kaynaşan bir mahşerden geçmiş olsun,
- İstiyorum ki bu insan mahşerinin konkre ifadesi okuyucuyla muayyen bir devirdeki, muhtelif sınıflara mensup Türkiye insanları vasıtasıyla Türkiye’nin muayyen bir tarihi devredeki sosyal durumunu anlatsın,
- İstiyorum ki ikinci planda, Türkiye cemiyetini çevreleyen dünya durum muayyen bir devrede- anlaşılsın,
- İstiyorum ki -nereden gelip, nerede olduğunu, nereye gidildiği? sualine, sahamın içinde azamî imkânlarla cevap verilsin

Vera’nın Uykudan Uyanışı – Nazım Hikmet RAN Şiirleri

VERA’ NIN UYKUDAN UYANIŞI

İskemleler ayakta uyuyor
masa da öyle
serilmiş yatıyor sırtüstü kilim
yummuş nakışlarını
ayna uyuyor
pencerelerin sımsıkı kapalı gözleri
uyuyor sarkıtmış boşluğa bacaklarını balkon
karşı damda bacalar uyuyor
kaldırımda akasyalar da öyle
bulut uyuyor
göğsünde yıldızıyla
evin içinde dışında uykuda aydınlık
uyandın gülüm
iskemleler uyandı
köşeden köşeye koşuştular
masa da öyle
doğrulup oturdu kilim
nakışları açıldı katmer katmer
ayna seher vakti gölü gibi uyandı
açtı kocaman mavi gözlerini pencereler
uyandı balkon
toparladı bacaklarını boşluktan
tüttü karşı damda bacalar
kaldırımlar akasyalar ötüştü
bulut uyandı
attı göğsündeki yıldızı odamıza
evin içinde dışında uyandı aydınlık
doldu saçlarına senin
dolandı çıplak beline ak ayaklarına senin

Vera Tulyakova Hikmet, Nazım Hikmet’in 1960 ‘da Moskova’da evlendiği son eşidir. Nazım, eşi Vera’ya bir çok şiir yazmıştır.
 
Vera  Tulyakova,  1932 yılında Moskova’da doğdu. Sinema Enstitüsü Senaryo Bölümü’nü bitirdi. Daha sonra sinema stüdyosunda canlandırma film bölümünde redaktör olarak çalıştı. Nazım Hikmet’le evlendikten sonra Ajans Novosti’de muhabir olarak görev aldı. Nazım’la beraber “İki İnatçı”  adlı tiyatro oyununu yazdı ve bir çok TV filminin yapımında bulundu.
 
Vera, Nazım’la tanıştığında evliydi ve bir kızı vardı. Nazım için eşinden ayrıldı. Nazım’da Vera’yla evlenebilmek için, sekiz yıldır birlikte olduğu Dr. Galina’ya Mokovada’ki apartman dairesi dışında, sahip oldu herşeyi noter huzurunda devretti.
 
Nazım’la Vera’nın tanışmaları, bir belgesel için Vera’nın Nazım’a telefon ederek evine gitmesiyle olmuştur.
 
Nazım’ın Vera’ya son vasiyeti, çok sevdiği ve özlediği memleketini gidip görmesi olmuştur.Vera Moskova’da küçük bir Anadolu evi gibi döşediği, duvarlarında Nazım’ın resimlerinin asılı olduğu evinde yaşamını sürdürmüştür. Vera öldüğünde Nazım’ın mezarının bulunduğu Novadevici Mezarlığı’nda yer olmadığından, bedeni yakılarak külleri Nazım’ın yanına gömülmüştür.

Vera İçin – Nazım Hikmet RAN Şiirleri

VERA İÇİN

Bir ağaç var içimde
fidesini getirmişim güneşten.
Salınır yaprakları ateş balıkları gibi
yemişleri kuşlar gibi ötüşür.
Yolcular füzelerden
çoktan indi içimdeki yıldıza.
Düşümde işittiğim dille konuşuyorlar,
komuta, böbürlenme, yalvarıp yakarma yok.
İçimde ak bir yol var.
Karıncalar buğday taneleriyle
bayram çığlıklarıyla kamyonlar gelir geçer
ama yasak, geçemez cenaze arabası
İçimde mis kokulu
kızıl bir gül gibi duruyor zaman.
Ama bugün cumaymış, yarın cumartesiymiş,
çoğum gitmiş de azım kalmış, umurumda değil

Vera’nın Resmi – Nazım Hikmet RAN

VERA’NIN RESMİ
Kimseler yapamaz senin resmini
Kıyıdan açılanın tanyerinden esenin
Aramasınlar seni renklerin atlıkarıncasında
Dayanmış tahta parmaklığa bir bağ taraçasında iklimler
Bizden en uzak gezegenin kederi
Aramasınlar seni uyaklarında ışıkla gölgenin
Sen oyunun dışındasın oylumların da yüzeylerin de
Bir yerlerde bir sevinç günün birinde fışkırır
Kimseler yapamaz senin resmini
Kıyıdan açılanın tanyerinden esenin
Sen kendi resmini kendin de yapamazsın
Gümüş kanatlı bir balık sıçrıyor enginde
Aynaların içine girip ötelere gitme boşu boşuna
Yitirilmiş erkekler gelir kadınlar koğuşuna geceleri
Sen kendi resmini kendin de yapamazsın
Bir açılıp bir kapanır kapılar yüreğinde
Senin resmini ben yapacağım.

“Vera’nın Resmi”, Nazım’ın 04 Mayıs 1962 yılında  eşi Vera için yazdığı bir şiirdir.
Vera Tulyakova Hikmet, Nazım Hikmet’in 1960 ‘da Moskova’da evlendiği son eşidir. Nazım, eşi Vera’ya bir çok şiir yazmıştır.

Vera ya – Nazım Hikmet RAN

VERA YA
moskova’nın 110 kilometre doğusunda
oka ırmağından öğrendim gümüş türküsünü ırmakların
durup dinlemeden akıp gitmenin ululuğunu
ırmak gemilerinden suya düşen ışıkların çağrısını uzaklara
oka ırmağından öğrendim hasretlerinin dalgın deliliğini.
yaz geceler oka ırmağı
ince kumları ve sedefleriyle
ak bir kadını yıkayarak
aktı odamda kalın kütüklerin arasından
yaz geceleri düşmedi dallarından zamanların yaprakları
gitmeden gittim adını hala bilmediğim topraklara
“Vera ya”, Nazım’ın 16 Temmuz 1960 yılında son eşi Vera için yazdığı bir şiirdir.
Nazım’ın eşi Vera’ya son vasiyeti; çok özlediği, hasret kaldığı memleketini gidip görmesi olmuştur. O’da, 9. TÜYAP Kitap Fuarı dolayısıyla bir Yayınevinin konuğu olarak on günlüğüne İstanbul’a geldi. Nâzım’ın hasretimin şehri dediği İstanbul’a ilk gelişiydi bu Vera’nın. Vera İstanbul’da bir muhabirle yaptığı röportajında; Eşinin ülkesini ne denli sevdiğini ve özlediğini, kendisene de Türkiye sevgisini nasıl aşıladığını şöyle anlatıyor;
“Nâzım beni Türkleştirdi bir anlamda.  Hâlâ evimde Türk yemekleri pişer. Bana Türk edebiyatı ile ilgili birçok şeyi açıkladı, anlattı. Onları bana sevdirdi.
Çünkü Nâzım Türkiye ile ilgili ne bulsa toplar getirir, bana anlatırdı. Bunun için çok yakından tanıyorum birçok şeyi. O, sürekli Türkiye yi aradı, tabii onunla birlikte ben de… “

26 Mayıs 2013 Pazar

Nazım Hikmet'in En Güzel Sözleri- Resimli Sözleri





Nazım Hikmet Anlamlı Sözleri – Nazım Hikmet Aşk Sözleri - Nazım Hikmet Özgürlük Sözleri - Nazım Hikmet Tarafından Söylenmiş Güzel Sözler, Nazım Hikmek Aşk Sözleri ve Anlamlı Sözleri




  • Dost Uğrunda Ölmek Kolay, Fakat Uğrunda Ölünecek Dostu Bulmak Zordur.
  • Cebimde Yoktu ! Yüreğimden Verdim.
  • O Bensizliği Göze Aldysa, Ben Onsuzluktan Birşey Kaybetmem.
  • Yürekli Bir Kadının Başı, Yüreksiz Bir Erkeğin Omuzuna Ağır Gelir!
  • İnsαn Birisiyle Yαşlαnmαlı, Birisi Yüzünden Değil!
  • Yaşamak Ümitli Bir Iştir, Sevgilim.Yaşamak: Seni Sevmek Gibi Ciddi Bir Iştir.
  • Biz Başka Severdik. O Yüzden Başka Sevemedik.
  • Bence Sen De Şimdi Herkes Gibisin.
  • Pişman Değilim Yaşadıklarımdan, Öfkem Belki De Yaşayamadıklarımdan…
  • Aşk, Bazen Gitmekle Kalmak Arasında Verdiğin En Büyük Savaştır. Sevmeyenin Aklı, Gerçekten Sevenin Kalbi Kazanır Bu Savaşı.
  • Büsbütün Unuttum Seni Eminim, Maziye Karıştı Şimdi Yeminim, Kalbimde Senin Için …Yok Bile Kinim, Bence Sen De Şimdi Herkes Gibisin.
  • Sevmek, Sevdiğin Kişiyle Birlikte Olmak Değildir Unutma! Çünkü Aşk; Onunla Yaşamak Değil, Onu Yaşamaktır Aslında.. .
  • Kimselere Anlatamadım ..Kendime Bile ..Ola Ki Ağzımdan Kaçırır, Bir Daha Tutamam Seni.
  • Kadınlarımızın Yüzü Acılarımızın Kitabıdır. Acılarımız, Ayıplarımız Ve Döktüğümüz Kan Karasabanlar Gibi Çizer Kadınların Yüzünü.
  • Yapraklara Dallara, Yeşillere, Allara, Nice Nice Yıllara Gülüm, Nice Nice Yıllara. Yaprak Dala, Al Yeşile Yaraşır, Gayrı Bundan Böyle Vermem Seni Ellere.
  • Bir Meltem Olacak Rüzgarım Dahi Kalmadı Benim. Dağlara Çarptım Her Esişimde. Yollara Küfrettim Her Gidişinde.
  • Önemli Olan Zamana Bırakmak Değil, Zamanla Bırakmamaktır.
  • Büyük Bir Hayal Kırıklığı Yaşayıp Ben Artık Kimseyi Sevemem Deme! Unutma Ki, En Güzel Çiçekler Mezarlıklarda Yetişir.
  • İnsanlar Işine Gelince Değil De Vicdanına Değince Iyilik Yapsalardı; Bugün Çıkar Ilişkileri Değil, Gerçek Sevdalar Yaşanırdı !
  • Benim Kelime Hazinem Çok Geniştir, Derdim. Senin Bir Kelimene Yetemedim ; Git, Ne Demekti Sevgilim ?
  • Yolunu Beklerken Daha Dün Gece, Kaçıyorum Bugün Senden Gizlice. Kalbime Baktım D…A Işte Iyice; Anladım Ki Sen De Herkes Gibisin!
  • Artık Şaşırtmıyor Beni Dostun Kahpeliği, Elimi Sıkarken Sapladığı Bıçak.Nafile, Artık Kışkırtamıyor Beni Düşman.
  • Birgün Bensizlik Çalar Kapını. Benli Dünleri Düşünür, Avunursun… Sanma Ki Yalanlar Içinde, Ben Gibi Bir Doğru Bulursun …
  • Bazen Önemli Olmamalı Gidecek Olan Yada Gelmeyen. Çünkü Bazen, Başlaman Gerekir Her Şeye Yeniden.
  • Korkma Bana Âşık Olmaktan Ya Da Çekip Gitmekten. Çünkü Kalbimdeki Hiçbir Cesedi Sahipsiz Bırakmadım Ben.
  • Artık Ne Geri Gelmeni Beklerim Ne De Ben Gelirim. Nasılsa Ben Bir Şey Kaybetmedim, Sen Bensizliği Seçtin. Karar Senin.
  • Her Gelen Sevmez Ve Hiçbir Seven Gitmez Unutma. Bil Ki; Giden Dönüyorsa Sevdiğinden Değil, Kaybettiğindendir Aslında!
  • Ne Acıdır Insanın Bildiğini Anlatamaması. ‘Ben’ Deyip Susması, ‘Sen’ Deyip Ağlamaklı Kalması.
  • Ne Kadar Seviyorsun Dersen ; O Kadar Işte.. Tavanı Kadar Sokağın Ve Dibi Kadar Cehennemin…
  • Döğüşebilirim, Doğru Bulduğum, Haklı Bulduğum, Güzel Bulduğum Herşey Için, Herkes Için, Yaşım Başım Buna Engel Değil.
  • Korkma Giderken ‘B’yi Alıyorum, Gerisini Sana Bırakıyorum. Nede Olsa Sen Bitirdin B/Izi. Öyleyse Sende Kalmalı ‘Izi’..
  • Kelebek Misalidir Aşk; Anlamayana Ömrü Günlük, Anlayana Bir Ömürlük!
  • Ve Sana Söylemek Istediğim En Güzel Söz: Henüz Söylememiş Olduğum Sözdür.
  • Koşuyor Altı Yaşında Bir Oğlan, Uçurtması Geçiyor Ağaçlardan, Siz De Böyle Koşmuştunuz Bir Zaman. Çocuklara Kıymayın Efendiler.
  • Durup Dururken Hiç Bitmeyecekmiş Gibi Bağlanıyorum Başladığım Güne Ve Her Seferinde Sen Çıkıyorsun Suyun Yüzüne.
  • Evet.. Belki Umudum Kalmadı Geleceğimden; Ama Asla Pişman Değilim Geçmişimden.
  • Hani Derler Ya Ben Sensiz Yaşayamam Diye İşte Ben Onlardan Değilim Ben Sensiz De Yaşarım; Ama Seninle Bir Başka Yaşarım…
  • Vicdanla Birlikte, Şeref Ararım Ben Sevdiklerimde. Her Zaman Doğru Değildir Elbet Seçimlerim; Zaman Gelir, Şerefsizleri” De Severim..
  • Ellerine Dokunmak Isterim, Dokunamam Arkasından Camın. Ben Bir Şaşkın Seyircisiyim Gülüm, Alacakaranlığımda Oynadığım Dramın.
  • İnsan Ya Hayrandır Sana, Ya Düşman. Ya Hiç Yokmuşsun Gibi Unutulursun, Yada Bir Dakika Bile Çıkmazsın Akıldan.
  • Hapşurduğumda; Çok Yaşa, Iyi Yaşa Yerine Benimle Yaşa Deseydi Keşke. Bende; Sende Gör Değilde, Emrin Olur Deseydim Sessizce.
  • Hoş Geldin! Biz Bıraktığın Gibiyiz. Ustalaştık Biraz Daha Taşı Kırmakta,Dostu Düşmandan Ayırmakta…
  • Ne Kötüdür Insanın Aklıyla Yüreği Arasında Çaresiz Kalması. Ne Kötüdür Ona An Kadar Yakın, Bir Asır Kadar Uzak Olması !
  • Pişman Değilim! Sadece Dön Bak Arkana; Ne Için, Nelerden Vazgeçtin? Neler Dururken, Sen Neyi Seçtin.
  • Ne Ben Sana Kızarım, Ne De Zatın Zahmet Edip Bana Küssün. Artık Seninle Biz, Düşman Bile Değiliz.
  • Benim Sevdasında Bencil; Ama Yüreğinde Sağlam Sevdiğim. Aklıma Gelişini Seveyim: Ne Güzel Darma Duman Ediyorsun Beni.
  • Kimi Insan Otların Kimi Insan Balıkların Çeşidini Bilir Ben Ayrılıkların. Kimi I…Nsan Ezbere Sayar Yıldızların Adını Ben Hasretlerin.
  • Ben Hem Kendimden Bahseden Şiirler Yazmak Istiyorum, Hem Bir Tek Insana, Hem Milyonlara Seslenen Şiirler.
  • Sen Benim Sarhoşluğumsun, Ne Ayıldım, Ne Ayılabilirim, Ne Ayılmak Isterim!
  • Özledin, Içtin, Ağladın, Güldün, Şarkılar Söyledin, Şiirler Yazdın. Peki O Ne Yaptı ? Deme. Herkes Kendinden Sorumludur Aşkta.
  • Bilmezden Gelişim, Aptala Yatışım Kaybetme Korkumdan Değil; Karşımdakilerin Yalan Söyleme Potansiyellerine Olan Merakımdandır.
  • Belki Ben Sana Sevmeyi Öğretemem , Ama Sen De Bana , Unutmayı Öğretmezsin . Belki Ben Sana Kavuşmayı Öğretemem, Ama Sen De Bana , Ayrılığı Öğretemezsin.
  • Yani, Öylesine Ciddiye Alacaksın Ki Yaşamayı,Yetmişinde Bile, Mesela, Zeytin Dikeceksin. Hem De Öyle Çocuklara Falan Kalır Diye Değil,Ölmekten Korktuğun Halde Ölüme Inanmadığın Için.
  • Gelinler Aynada Saçını Tarar, Aynanın Içinde Birini Arar. Elbet Böyle Sizi De Aradılar. Gelinlere Kıymayın Efendiler.
  • Geliyorum Dedi. Benden Bile Kovdum Beni. Ama Ne O Geldi Ne De Kovduğum Ben Geldi Geri. Sensizdim Bir De Bensiz Bıraktın Beni.
  • Gökyüzünde Atomlu Tek Bulut Kalmayıncaya Kadar, Malı Mülkü, Aklı Fikri, Canı Neyi Varsa Verebilmeli Büyük Hürriyete Şiirlerimiz.
  • Arkadaşlık Ağaca Benzer,Kurudu Mu Bir Daha Yeşermez.
  • İnsanların Kanatları Yok,Insanların Kanatları Yüreklerinde.
  • Içimde Ikinci Bir Insan Gibidir Seni Sevmek Saadeti.
  • Sende, Ben, Imkânsızlığı Seviyorum, Fakat Asla Umutsuzluğu Değil.
  • Ya Ölü Yıldızlara Götüreceğiz Hayatı,Ya Da Ölüm Inecek Yeryüzüne.
  • Yaşamak Bir Ağaç Gibi Tek Ve Hür Ve Bir Orman Gibi Kardeşçesine.
  • En Fazla Bir Yıl Sürer Yirminci Asırlarda Ölüm Acısı.
  • Düşmana Inat Birgün Daha Fazla Yaşayacaksın.
  • Gökyüzünü Başımın Üstünde Görmek Bana Yasak.
  • Ölüm Kendinden Önce Bana Yalnızlığını Yolladı.
  • Geçtim Putların Ormanından Baltalayarak, Ne De Kolay Yıkılıyorlardı.
  • Kim Bilir.. Masalınızın Kahramanı, Başka Bir Hikayenin Figüranı Olmaya Gitmiştir Belki De.
  • Benim Gönlüm Bir Kartaldır.
  • İçimde Mis Kokulu Kızıl Bir Gül Gibi Duruyor Zaman.
  • Mesele Esir Düşmekte Değil,Teslim Olmamakta Bütün Mesele.
  • Ve Aynı Ihtirasla Tekrar Ediyorum Yine.Onlar Ki; Toprakta Karınca,Su Da Balık, Havada Kuş Kadar Çokturlar.Korkak,Cesur,Cahil Ve Çocukturlar.
  • Gerçek Yaşamdan Kaçan Ve Onunla Bağıntısız Konuları Işleyen Kimse,Saman Gibi Anlamsızca Yanmaya Yargılıdır.
  • Sen Yanmasan,Ben Yanmasam,Biz Yanmasak Nasıl Çıkar Karanlıklar Aydınlığa?
  • Dörtnala Gelip Uzak Asya’dan Akdenize Bir Kısrak Başı Gibi Uzanan Bu Memleket Bizim.
  • Tahir Olmak Da Ayıp Değil Zühre Olmak Da,Hattâ Sevda Yüzünden Ölmek De Ayıp Değil.
  • Gerçek Şair Kendi Aşkı,Kendi Mutluluğu Ve Acısıyla Uğraşmaz.Şiirlerinde Halkının Nabzı Atmalıdır.
  • O, Yalnız Ağaran Tanyerini Görüyor Ben, Geceyi De Sen, Yalnız Geceyi Görüyorsun, Ben Ağaran Tanyerinide.
  • Ben Türk Dillinin Şairiyim. Hayatımı Buna Adadım.
  • Bir Senfoni Vardı Kulağımda Çalınan,Bitti Artık Hepsi.
  • Serçe Gibisin Kardeşim.
  • Giderayak Işlerim Var Bitirilecek, Giderayak.
  • Kararmasın Yeter Ki;Sol Memenin Altındaki Cevahir!
  • Boğazlanan Bir Çocuğun Kanı Gibi Aktı Zaman.Sonra Resmen Kapandı O Fasıl,Şimdi Üçüncüden Bahsediyor,Amerikan Doları Fakat Gün Işıdı Herşeye Rağmen.
  • Ben Içeri Düştüğümden Beri Güneşin Etrafında On Kere Döndü Dünya.
  • Şimdi On Yaşına Bastı.Ben Içeri Düştüğüm Sene Ana Rahmine Düşen Çocuklar.
  • Yeni Meydanlar Açılmış Uzaktaki Şehrimde.
  • Pamuk Gibiydi Bembeyazdı Ekmek.
  • Yazılarım Otuz-Kırk Dilde Basılır, Türkiye’mde Türkçemle Yasak!
  • Ve Gayrisi Mesela Benim On Sene Yatmam Laf-I Güzaftır.
  • Nazım Hikmet Vatan Hainliğine Devam Ediyor Hala.
  • Vatan Çiftliklerinizse,Kasalarınızın Ve Çek Defterlerinizin Içindekilerse Vatan,Vatan, Şose Boylarında Gebermekse Açlıktan,Vatan, Soğukta It Gibi Titremek Ve Sıtmadan Kıvranmaksa Yazın,Fabrikalarınızda Al Kanımızı Içmekse Vatan,Vatan Tırnaklarıysa Ağalarınızın,Vatan, Mızraklı Ilmühalse, Vatan, Polis Copuysa,Ödeneklerinizse, Maaşlarınızsa Vatan,Vatan, Amerikan Üsleri, Amerikan Bombası, Amerikan Donanması Topuysa,Vatan, Kurtulmamaksa Kokmuş Karanlığımızdan,Ben Vatan Hainiyim.
  • Benim Idealimdeki Rejim Olsa, Ben De Seni Astırırdım. Sonra Da Darağacının Altına Oturup Hüngür Hüngür Ağlardım! (Necip Fazıl’ın ‘Benim Idealimdeki Rejim Olsa Seni Astırır, Sonra Da Mezarını Türbe Yaptırırdım’ Sözüne Cevaben)
  • 66 Santimetre Karede Gülüyor, Ağzı Kulaklarında, Amerikan Amirali.Amerika, Bütçemize 120 Milyon Lira Hibe Etti, 120 Milyon Lira.”Amerikan Emperyalizminin Yarı Sömürgesiyiz,Dedi Hikmet.
  • Memleketimi Seviyorum:Çınarlarında Kolan Vurdum, Hapisanelerinde Yattım.Hiçbir Şey Gidermez Iç Sıkıntımı Memleketimin Şarkıları Ve Tütünü Gibi.
  • Memleketim:Bedreddin,Sinan,Yunus Emre Ve Sakarya,Kurşun Kubbeler Ve Fabrika Bacaları Benim O Kendi Kendinden Bile Gizleyerek Sarkık Bıyıkları Altından Gülen Halkımın Eseridir.
  • Topraktan Öğrenip Kitapsız Bilendir.Hoca Nasreddin Gibi Ağlayan,Bayburtlu Zihni Gibi Gülendir.Ferhad’dır.Kerem’dir.Ve Keloğlan’dır.
  • Tavşan Korktuğu Için Kaçmaz,Kaçtığı Için Korkar.
  • Antepliler Silâhşor Olur,Uçan Turnayı Gözünden,Kaçan Tavşanı Ard Ayağından Vururlar.
  • Bu Göl İznik Gölüdür.Durgundur.Karanlıktır.Derindir.Bir Kuyu Suyu Gibi Içindedir Dağların.
  • Yağmur Yağıyordu Boyuna.Sözü Onlar Alıp Dediler Ona :”Daha Pazar Kurulmadı Kurulacak.Esen Rüzgâr Durulmadı Durulacak.Boynu Daha Vurulmadı Vurulacak.
  • İki Şey Var Ancak Ölümle Unutulur,Anamızın Yüzüyle Şehrimizin Yüzü.
  • Şair Başarılı Olmak Için,Yapıtlarında Maddi Yaşamı Aydınlatmak Zorundadır.
  • Nabzını Boşlukta Sayan Bir Gece.
  • Yoldaşlar, Nasib Olmazsa Görmek O Günü, Ölürsem Kurtuluştan Önce Yani, Alıp Götürün Anadolu’da Bir Köy Mezarlığına Gömün Beni.
  • Yoldaşlar, Ölürsem O Günden Önce Yani, Öylece Gibi De Görünüyor, Anadolu’da Bir Köy Mezarlığına Gömün Beni, Ve De Uyarına Gelirse, Tepemde Bir De Çınar Olursa, Taş Maş Da Istemez Hani.
  • Matematik, Sibernetik, Fizik, Müzik, Tüm Bunlar, Eninde Sonunda, Sadece, Insanlar Şiir Okumayı Öğrensinler Ve Anlasınlar Diye Gereklidir.
  • Ne Ben Sezarım, Ne De Sen Brütüssün.Ne Ben Sana Kızarım Ne De Zatın Zahmet Edip Bana Küssün.Artık Seninle Biz,Düşman Bile Değiliz .


  • 23 Mayıs 2013 Perşembe

    HASRET - NAZIM HİKMET ŞİİRLERİ


    HASRET  - NAZIM HİKMET'İN EN GÜZEL ŞİİRLERİ

    Şiirler

    Denize dönmek istiyorum!
    Mavi aynasında suların:
    boy verip görünmek istiyorum!
    Denize dönmek istiyorum!

    Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
    Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
    Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
    Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
    Ben sularda batan bir ışık gibi
    sularda sönmek istiyorum!
    Denize dönmek istiyorum!
    Denize dönmek istiyorum!

    BİR AYRILIŞ HİKAYESİ - NAZIM HİKMET ŞİİR


    BİR AYRILIŞ HİKAYESİ - NAZIM HİKMET ŞİİRLERİ

    Şiirler

    Erkek kadına dedi ki:
    -Seni seviyorum,
    ama nasıl,
    avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
    parmaklarımı kanatarak
    kırasıya
    çıldırasıya...
    Erkek kadına dedi ki:
    -Seni seviyorum,
    ama nasıl,
    kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
    yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
    yüzde hudutsuz kere yüz...
    Kadın erkeğe dedi ki:
    -Baktım
    dudağımla, yüreğimle, kafamla;
    severek, korkarak, eğilerek,
    dudağına, yüreğine, kafana.
    Şimdi ne söylüyorsam
    karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
    Ve ben artık
    biliyorum:
    Toprağın -
    yüzü güneşli bir ana gibi -
    en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
    Fakat neyleyim
    saçlarım dolanmış
    ölmekte olan parmaklarına
    başımı kurtarmam kabil
    değil!
    Sen
    yürümelisin,
    yeni doğan çocuğun
    gözlerine bakarak..
    Sen
    yürümelisin,
    beni bırakarak...
    Kadın sustu.
    SARILDILAR
    Bir kitap düştü yere...
    Kapandı bir pencere...
    AYRILDILAR...

    BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM - NAZIM HİKMET ŞİİRİ


    BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM - NAZIM HİKMET

    Şiirler

    Ben
    senden önce ölmek isterim.
    Gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    Ben zannetmiyorum bunu.
    İyisi mi,beni yaktırırsın,
    odanda ocağın üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.
    Kavanoz camdan olsun,
    şeffaf, beyaz camdan olsun
    ki içinde beni görebilesin
    Fedakarlığımı anlıyorsun
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.
    Ve toz oluyorum
    yaşıyorum yanında senin.
    Sonra, sen de ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    Ve orada beraber yaşarız
    külümün içinde külün
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi ordan atana kadar...
    Ama biz
    o zamana kadar
    o kadar
    karışacağız
    ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
    yan yana düşecek.
    Toprağa beraber dalacağız.
    Ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak
    iki çiçek açacak :
    biri sen
    biri de ben.
    Ben
    daha ölümü düşünmüyorum.
    Ben daha bir çocuk doğuracağım
    Hayat taşıyor içimden.
    Kaynıyor kanım.
    Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
    ama sen de beraber.
    Ama ölüm de korkutmuyor beni.
    Yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.
    Ben ölünceye kadar da
    Bu düzelir herhalde.
    Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
    İçimden bir şey :
    belki diyor.

    YİNE SANA DAİR - NAZIM HİKMET'İN GÜZEL AŞK ŞİİRLERİ


    YİNE SANA DAİR - NAZIM HİKMET ŞİİRLER

    Şiirler

    Sende; ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,
    Sende; ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
    Sende uzaklığı,
    Sende; ben, imkansızlığı seviyorum.

    Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
    Ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,
    Ve bir avcı iştahıyla etini dişlemek senin.

    Sende, ben, imkansızlığı seviyorum,
    Fakat asla ümitsizliği değil...

    SEN BENİM SARHOŞLUĞUMSUN - NAZIM HİKMET'İN ŞİİRLERİ


    SEN BENİM SARHOŞLUĞUMSUN - NAZIM HİKMET

    Şiirler

    Sen benim sarhoşluğumsun
    ne ayıldım
    ne ayılabilirim
    ne ayılmak isterim
    başım ağır
    dizlerim parçalanmış
    üstüm başım çamur içinde
    yanıp sönen ışığına düşe kalka giderim.

    GÖZLERİNE BAKARKEN - NAZIM HİKMET ŞİİRLERİ

    GÖZLERİNE BAKARKEN - NAZIM HİKMET
    Şiirler

    Gözlerine bakarken
    güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
    bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde
    kayboluyorum...
    Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
    durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:

    sırrını her gün bir parça veren
    fakat hiç bir zaman
    büsbütün teslim olmayacak olan...

    NE GÜZEL ŞEY HATIRLAMAK SENİ - NAZIM HİKMET ŞİİR


    NE GÜZEL ŞEY HATIRLAMAK SENİ - NAZIM HİKMET ŞİİRLERİ

    Şiirler


    Ölüm ve zafer haberleri içinden,
    hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken...

    Ne güzel şey hatırlamak seni:
    bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
    ve saçlarında
    vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
    İçimde ikinci bir insan gibidir
    seni sevmek saadeti...
    Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
    güneşli bir rahatlık
    ve etin daveti:
    kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
    sıcak koyu bir karanlık...

    Ne güzel şey hatırlamak seni,
    yazmak sana dair,
    hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
    filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
    kendisi değil
    edasındaki dünya...

    Ne güzel şey hatırlamak seni.
    Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
    bir çekmece
    bir yüzük,
    ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
    Ve hemen
    fırlayarak yerimden
    penceremde demirlere yapışarak
    hürriyetin sütbeyaz maviliğine
    sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

    Ne güzel şey hatırlamak seni:
    ölüm ve zafer haberleri içinde,
    hapiste
    ve yaşım kırkı geçmiş iken...
    Ne güzel şey hatırlamak seni:

    SENİ DÜŞÜNÜRÜM - NAZIM HİKMET ŞİİRLER


    SENİ DÜŞÜNÜRÜM ŞİİRİ - NAZIM HİKMETŞiirler


    Seni düşünürüm
    Anamın kokusu gelir burnuma
    Dünya güzeli anamın

    Binmişsin atlıkarıncasına içimdeki bayramın
    Fırdönersin eteklerinle saçların uçuşur
    Bir yitirip bir bulurum al al olmuş yüzünü

    Sebebi ne
    Seni bir bıçak yarası gibi hatırlamamın
    Sen böyle uzakken senin sesini duyup
    Yerimden fırlamamın sebebi ne?

    Diz çöküp bakarım ellerine
    Ellerine dokunmak isterim
    Dokunamam
    Arkasından camın
    Ben bir şaşkın seyircisiyim gülüm
    Alaca karanlığımda oynadığım dramın

    SENİ DÜŞÜNMEK ŞİİRİ - NAZIM HİKMET


    SENİ DÜŞÜNMEK - NAZIM HİKMET

    Şiirler

    Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
    Dünyanın en güzel sesinden
    En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
    Fakat artık ümit yetmiyor bana,
    Ben artık şarkı dinlemek değil,
    Şarkı söylemek istiyorum.

    nazım hikmet şiirleri

    21 Mayıs 2013 Salı

    Nazım Hikmet Sözleri

    Sitemizin bu bölümünde sizler için özenle seçtiğimiz; Nazım Hikmet'in en güzel sözleri - nazım hikmet sözleri - nazım hikmet in sözleri - nazım hikmet şiirleri sözleri - nazım hikmet aşk sözleri - nazım hikmet sevgi sözleri  ve nazım hikmet ran sözleri kategorisinde Nazım Hikmetin Sözlerini bulabilirsiniz.

    20. Asırda, edebi ve politik tartışma merkezindeki adlardan birisi de, şüphesiz Nazım Hikmet'tir.
    Nazım Hikmet, geçirdiği gel gitli bir yaşam, gönül verdiği yazarın söylemiyle dünyanın üstüne belâ olmuş bir ideoloji ve bu ideolojik kavgasına harcadığı sanatı ile geçmiş asrın edebi ve siyasi müzakerelerinin ana odaklarından biri olmuştur.

    Günümüze kadar üzerine yüzlerce kitap ve binlerce eser kaydedilen Nazım Hikmet'in, genel olarak ideolojik bir yönden ve muayyen kalıplar içinde kıymetlendirildiğini söyleyebiliriz.

    Önceki asrın politik kavgalarının karakteristik yanlarından birisi de benzer insanın birbirlerine taban tabana aykırı kavramlarla zikridir. Önceki asırda kişiler, düşünceler, yapıtlar ... ilgili oldukları ideolojik birlikler içinde mana bulmuş, kıymetli bulunmuş, kanunlaşmış veya tamamen tersi olmuştur.
    Toplumlar, fikirlerinden ötürü "Hain, Yurtsever, Gerici, Çağdaş, Komünist, Faşist ...." olarak isimlendirilirken, onların kaydettiği yapıtlar da bu anlayışlar kapsamında derecelendirilmiştir. İşte bu tarz evrende Nazım Hikmet de hem "Moskova ajanı, Komünist, Vatan haini" aynı zamanda "Vatansever, Devrimci, Kahraman" olarak algılara yerleşmiştir.
    Bu devirde, ideolojik fikirlerle kaynaşan kişilerin, ideolojiyi kabul edenlerce gözü kapalı kabul görmesi, onların yanlışlarının, hatalarının tesbit edilememesine de sebep olmuştur ki, bu kişilerden birisi de Nazım Hikmet Ran'dır. Nazım'da "Vatan hainliği" ve "Vatanperverlik" gibi iki aykırı anlayış arasında gidip gelen muktedir sanatçılarımızdan birisi olmuştur.

    Nazım Hikmet'in En Güzel Sözleri - Nazım Hikmet Sözleri


    SEN BENİM SARHOŞLUĞUMSUN…
    Sen benim sarhoşluğumsun…
    Ne ayıldım, ne ayılabilirim,
    Ne ayılmak isterim.
    Başım ağır, dizlerim parçalanmış
    Üstüm başım çamur içinde
    Yanıp sönen ışığına düşe kalka giderim.
     Nazım Hikmet RAN


    Kimselere anlatamadım. Kendime bile.. Ola ki ağzımdan kaçırır, bir daha tutamam seni. 

    (Nazım Hikmet’in En Güzel Aşk Sözleri)

     

     

    Benim kelime hazinem çok geniştir, derdim. Senin bir kelimene yetemedim; git, ne demekti sevgilim? (Nazım Hikmet Ran Aşk Şiirleri – Resimli Aşk Şiirleri Sözleri)


    Artık ne geri gelmeni beklerim ne de ben gelirim. Nasılsa ben bir şey kaybetmedim, sen bensizliği seçtin. Karar senin. 

    (nazım hikmet ran ayrılık şiirleri)

     

     

    O bensizliği göze aldıysa, ben onsuzluktan bir şey kaybetmem. (nazım hikmet sözleri)

     

    Dost uğrunda ölmek kolay, fakat uğrunda ölünecek dostu bulmak zordur. (Nazım Hikmet Ran Dostluk Şiirleri)

     

     

    Yaşamak : Ümitli Bir İştir Sevgilim Yaşamak : Seni Sevmek Gibi Ciddî bir İştir…

    - Nazım Hikmet Aşk Sözleri

     

    Artık ne geri gelmeni beklerim ne de ben gelirim. Nasılsa ben bir şey kaybetmedim, sen bensizliği seçtin. Karar senin. 

    [Nazım Hikmet Sözleri]

     

    O mavi gözlü bir devdi.

    Minnacık bir kadın sevdi.

    Kadının hayali minnacık bir evdi,

    Bahçesinde ebruli hanımeli açan bir ev

    (nazım hikmet aşk sözleri)



    Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine…

    Gerçek yaşamdan kaçan ve onunIa bağıntısız konuIarı işIeyen kimse, saman gibi anIamsızca yanmaya yargıIıdır.
    YürekIi bir kadının başı, yüreksiz bir erkeğin omuzuna ağır geIir!

    KimseIere anIatamadım. Kendime biIe… OIa ki ağzımdan kaçırır, bir daha tutamam seni.

    Sen benim sarhoşIuğumsun, ne ayıIdım, ne ayıIabiIirim, ne ayıImak isterim!

    O bensizIiği göze aIdıysa, ben onsuzIuktan bir şey kaybetmem.


    ArkadaşIık ağaca benzer, kurudu mu bir daha yeşermez.

    Geçtim putIarın ormanından baItaIayarak, ne de koIay yıkıIıyorIardı…

    Her geIen sevmez ve hiçbir seven gitmez unutma. BiI ki; giden dönüyorsa sevdiğinden değiI, kaybettiğindendir asIında!

    GeIinIer aynada saçını tarar, aynanın içinde birini arar. EIbet böyIe sizi de aradıIar. GeIinIere kıymayın efendiIer.


    Gerçek şair kendi aşkı, kendi mutIuIuğu ve acısıyIa uğraşmaz. ŞiirIerinde haIkının nabzı atmaIıdır…

    Artık ne geri geImeni bekIerim ne de ben geIirim. NasıIsa ben bir şey kaybetmedim, sen bensizIiği seçtin. Karar senin.

    Dost uğrunda öImek koIay, fakat uğrunda öIünecek dostu buImak zordur…

    Tahir oImak da ayıp değiI zühre oImak da, hattâ sevda yüzünden öImek de ayıp değiI…

    Benim keIime hazinem çok geniştir, derdim. Senin bir keIimene yetemedim; git, ne demekti sevgiIim?

    EIi koIu zincirIere vuruImuş, vatan çırıIçıpIak yere seriImiş. Oturmuş göğsüne teksasIı çavuş. BeyIer bu vatana nasıI kıydınız?

    En güzeI deniz: henüz gidiImemiş oIanıdır. En güzeI çocuk: henüz büyümedi. En güzeI günIerimiz: henüz yaşamadıkIarımız. Ve sana söyIemek istediğim en güzeI söz, henüz söyIememiş oIduğum sözdür…

    İçimde mis kokuIu kızıI bir güI gibi duruyor zaman…

    Ve aynı ihtirasIa tekrar ediyorum yine. OnIar ki; toprakta karınca, su da baIık, havada kuş kadar çokturIar. Korkak, cesur, cahiI ve çocukturIar.

    Ne acıdır insanın biIdiğini anIatamaması. ‘Ben’ deyip susması, ‘sen’ deyip ağIamakIı kaIması.

    BoğazIanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman. Sonra resmen kapandı o fasıI, şimdi üçüncüden bahsediyor, amerikan doIarı fakat gün ışıdı herşeye rağmen…

    Pişman değiIim! Sadece dön bak arkana; ne için, neIerden vazgeçtin? NeIer dururken, sen neyi seçtin…

    Topraktan öğrenip kitapsız biIendir. Hoca Nasreddin gibi ağIayan, BayburtIu Zihni gibi güIendir. Ferhad’dır. Kerem’dir. ve KeIoğIan’dır.

    Aşk, bazen gitmekIe kaImak arasında verdiğin en büyük savaştır. Sevmeyenin akIı, gerçekten sevenin kaIbi kazanır bu savaşı.

    Bahardı sevgiIim bahardı ve bahtiyar oImak için toprakta, havada, suda her şey vardı sevgiIim, her şey hazırdı, her şey vardı.

    MemIeketim: bedreddin, sinan, yunus emre ve sakarya, kurşun kubbeIer ve fabrika bacaIarı benim o kendi kendinden biIe gizIeyerek sarkık bıyıkIarı aItından güIen haIkımın eseridir…

    Gökyüzünü başımın üstünde görmek bana yasak.

    Birgün bensizIik çaIar kapını. BenIi dünIeri düşünür, avunursun. Sanma ki yaIanIar içinde, ben gibi bir doğru buIursun.

    Yağmur yağıyordu boyuna. Sözü onIar aIıp dediIer ona: ”Daha pazar kuruImadı kuruIacak. Esen rüzgâr duruImadı duruIacak. Boynu daha vuruImadı vuruIacak.”

    Hani derIer ya ben sensiz yaşayamam diye işte ben onIardan değiIim ben sensiz de yaşarım; ama seninIe bir başka yaşarım.

    Büyük bir hayaI kırıkIığı yaşayıp ben artık kimseyi sevemem deme! Unutma ki, en güzeI çiçekIer mezarIıkIarda yetişir.

    Sende ben; imkansızIığı seviyorum fakat; asIa ümitsizIiği değiI…

    Benim ideaIimdeki rejim oIsa, ben de seni astırırdım. Sonra da darağacının aItına oturup hüngür hüngür ağIardım!

    Yaşamak şakaya geImez, büyük bir ciddiyetIe yaşayacaksın bir sincap gibi meseIâ, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey bekIemeden, yani, bütün işin gücün yaşamak oIacak.

    Korkma bana âşık oImaktan ya da çekip gitmekten. Çünkü kaIbimdeki hiçbir cesedi sahipsiz bırakmadım ben.

    Benim sevdasında benciI; ama yüreğinde sağIam sevdiğim. AkIıma geIişini seveyim: ne güzeI darma duman ediyorsun beni.

    Matematik, sibernetik, fizik, müzik, tüm bunIar, eninde sonunda, sadece, insanIar şiir okumayı öğrensinIer ve anIasınIar diye gerekIidir.

    Aykut Kocaman Nazım Hikmet'in Moskova'daki mezarını ziyaret etti - FOTO

    "Fenerbahçe" futbol takımının Teknik Direktörü Aykut Kocaman, görkemli Türk şairi Nazım Hikmet'in Rusya'nın başkenti Moskova'daki mezarı ziyaret etti. Kocaman "Spartak" la Şampiyonlar Ligi "play-off" karşılaşmasının ilk görüşmelerinden önce bu adımı attı.

    Aykut Kocaman, Moskova'daki Novodeviçi mezarlığında uyuyan şairin mezarı üzerine karanfil bıraktı.. Kulübün menajeri Hasan Çetinkaya'da hocaya eşlik etti. Kocaman, gazetecilere açıklamasında, sadece kendisi istediği için Türk şairinin mezarını ziyaret ettiğini söyledi.

    Belirtelim ki, Nazım Hikmet 1963 yılında Moskova'da öldü. Türkiye Komünist Partisi'nin üyesi olan Hikmet, üst üste 11 kez hapse düştü. O, 1951 yılında Türkiye vatandaşlığından çıkarıldıktan sonra ömrünün sonuna kadar Moskova'da yaşadı. Sadece ölümünden 2 yıl sonra ülkesinde şiirlerinin yayılmasına izin verildi.

    Sevgi Şiirleri Nazım Hikmet

    Nazım Hikmet'in Sevgi Konulu Şiirleri - Nazım Hikmet Ran Şiir Sözleri


    Sevgilim


    sevgilim,
    yalan söylersem sana,
    kopsun ve mahrum kalsın dilim
    "seni seviyorum"
    demek bahtiyarlığından..

    sevgilim,
    yalan yazarsam sana,
    kurusun ve mahrum kalsın elim
    okşayabilmek saadetinden seni.

    sevgilim,
    yalan söylersem sana,
    gözlerim iki nadim gözyaşı gibi
    avuçlarıma aksınlar
    ve…
    görmesinler seni bir daha…

    Nazım Hikmet Ran








     Beş Satırla...


    Annelerin ninnilerinden
    spikerin okuduğu habere kadar,
    yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
    anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
    anlamak gideni ve gelmekte olanı.

    1946

    Nazım Hikmet Ran






    Bir Acayip Duygu...

    «Mürdüm eriği
    çiçek açmıştır.
    — ilkönce zerdali çiçek açar
    mürdüm en sonra —

    Sevgilim,
    çimenin üzerine
    diz üstü oturalım
    karşı-be-karşı.
    Hava lezzetli ve aydınlık
    — fakat iyice ısınmadı daha —
    çağlanın kabuğu
    yemyeşil tüylüdür
    henüz yumuşacık...
    Bahtiyarız
    yaşayabildiğimiz için.
    Herhalde çoktan öldürülmüştük
    sen Londra'da olsaydın
    ben Tobruk'ta olsaydım, bir İngiliz şilebinde yahut...

    Sevgilim,
    ellerini koy dizlerine
    — bileklerin kalın ve beyaz
    sol avucunu çevir:
    gün ışığı avucunun içindedir
    kayısı gibi...

    Dünkü hava akınında ölenlerin
    yüz kadarı beş yaşından aşağı,
    yirmi dördü emzikte...

    Sevgilim,
    nar tanesinin rengine bayılırım
    — nar tanesi, nur tanesi —
    kavunda ıtrı severim
    mayhoşluğu erikte...

    yağmurlu bir gün
    yemişlerden ve senden uzak
    — daha bir tek ağaç bahar açmadı
    kar yağması ihtimali bile var —
    Bursa cezaevinde
    acayip bir duyguya kapılarak
    ve kahredici bir öfke içinde
    inadıma yazıyorum bunları,
    kendime ve sevgili insanlarıma inat.

    7.2.1941

    Nazım Hikmet Ran







     
    İkimiz

    İkimiz de biliyoruz, sevgilim,
    öğrettiler:
    aç kalmayı, üşümeyi,
    yorgunluğu ölesiye
    ve birbirimizden ayrı düşmeyi.
    Henüz öldürmek zorunda bırakılmadık
    ve öldürülmek işi geçmedi başımızdan.

    İkimiz de biliyoruz, sevgilim,
    öğretebiliriz:
    dövüşmeyi insanlarımız için
    ve her gün biraz daha candan
    biraz daha iyi
    sevmeyi...

    Nazım Hikmet Ran







    İstiklal

    Bu zırhları, bu orduları tanırım,
    benim de sularıma girdiler,
    benim de toprağıma asker çıkardılar geceleyin.
    Kanıma susamıştılar.
    Çalmak istiyorlardı gözlerimin nurunu,
    hünerini ellerimin.
    Döktük denize onları
    1922'ydi yıllardan...

    Mısırlı kardeşim;
    şarkılarımız kardeştir,
    isimlerimiz kardeş,
    yoksulluğumuz kardeştir,
    yorgunluğumuz kardeş.

    Şehirlerimde güzel, ulu, canlı ne varsa:
    insan, cadde, çınar,
    savaşında senin yanındalar.
    Köylerimde Kelam-i Kadim okunuyor
    senin dilinle,
    senin zaferin için...

    Mısırlı kardeşim,
    biliyorum, biliyorum,
    istiklal otobüs değil ki
    birini kaçırdın mi, öbürüne binesin...
    İstiklal sevgilimiz gibidir
    aldattın mi bir kere
    zor döner bir daha.

    Mısırlı kardeşim,
    kanalın sularına karıştı kanın.
    İnsanin yurdu bir kat daha kendinin olur
    toprağına, suyuna karıştıkça kanı.
    Yaşanmış sayılmaz zaten
    yurdu için ölmesini bilmeyen millet...

    (1956)

    Nazım Hikmet Ran







    Karıma Mektup

    11-11-1933
    Bursa
    Hapishanesi


    Bir tanem!
    Son mektubunda:
    'Başım sızlıyor yüreğim sersem! ' diyorsun.
    'Seni asarlarsa seni kaybedersem;
    diyorsun;
    'yaşıyamam! '
    Yaşarsın karıcığım,
    kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin
    kızıl saçlı bacısı
    en fazla bir yıl sürer
    yirminci asırlılarda
    ölüm acısı.
    Ölüm
    bir ipte sallanan bir ölü.
    Bu ölüme bir türlü
    razı olmuyor gönlüm.
    Fakat
    emin ol ki sevgilim;
    zavallı bir çingenenin
    kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
    geçirecekse eğer
    ipi boğazıma,
    mavi gözlerimde korkuyu görmek için
    boşuna bakacaklar
    Nazıma!

    Ben,
    alaca karanlığında son sabahımın
    dostlarımı ve seni göreceğim,
    ve yalnız
    yarı kalmış bir şarkının acısını
    toprağa götüreceğim...

    Karım benim!
    İyi yürekli
    altın renkli,
    gözleri baldan tatlı arım benim:
    ne diye yazdım sana
    istendiğini idamımın,
    daha dava ilk adımında
    ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
    kellesini adamın.

    Haydi bunlara boş ver.
    Bunlar uzak bir ihtimal.
    Paran varsa eğer
    bana fanila bir don al,
    tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
    Ve unutma ki
    daima iyi şeyler düşünmeli
    bir mahpusun karısı.

    Nazım Hikmet Ran







    Mavi Gözlü Dev

    O mavi gözlü bir devdi.
    Minnacık bir kadın sevdi.
    Kadının hayali minnacık bir evdi,
    bahçesinde ebruliii
    hanımeli
    açan bir ev.

    Bir dev gibi seviyordu dev.
    Ve elleri öyle büyük işler için
    hazırlanmıştı ki devin,
    yapamazdı yapısını,
    çalamazdı kapısını
    bahçesinde ebruliii
    hanımeli
    açan evin.

    O mavi gözlü bir devdi.
    Minnacık bir kadını sevdi.
    Miniminnacıktı kadın.
    Rahata acıktı kadın
    yoruldu devin büyük yolunda.
    Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
    girdi zengin bir cücenin kolunda
    bahçesinde ebruliii
    hanımeli
    açan eve.

    Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev
    Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz
    bahçesinde ebruliii
    hanımeli
    açan ev.

    Nazım Hikmet Ran

    Münevver’in Doğum Günü - Nazım Hikmet Siirleri

    Nazım Hikmetin Doğum Günü Siirleri


    Münevver’in Doğum Günü
    Münevver’in Doğum Günü - Nazım Hikmet Siirleri


    Yapraklara dallara, yeşillere, allara,
    nice nice yıllara gülüm, nice nice yıllara.
    Yaprak dala, al yeşile yaraşır,
    gayrı bundan böyle vermem seni ellere.

    Nazım Hikmet Ran













    Nazım’ın hayatta da, sanatçılığında da en doğru ve kısa seciyyesini Vâlâ Nureddin ilginç bir teşbihle ifade еtmiştir: “Tren gider ve yolcular öyle оtururlar ki, kimi pеncerelerden arkada kalanları kimi de ilerdekileri görür. Bu hayat treninde Nazım, her zaman ileriye bakan ve ileriyi görenlerdendi.

    Nazım, yеgâne biyоgrafisini şiirle yazmış:


    “1902-de dоğdum
    Dоğduğum şehre dönmedim bir daha.
    Üç yaşında Helep’te paşa tоrunluğu yaptım.
    Оn dоkuzumda Mоskova’da Kоmünist üversite öğrenciliği
    Ve ön dördümden beri şairlik еderim.


    Ama bu pоеtik biyоgrafi bile dönemler bakımından tam doğru dеğil. Bazi ihtimallere göre nüfus kayıtlarında Nazım’ın yaşını biraz küçük yazmışlar. Ne yazık ki, dоğum yılını değil dоğum gününü de doğru bilmiyormuş. 


    Ekber Babayev anlatıyor: 

    “1952 yılında Mоskova’da, şairin 50. Doğum gününü kutlamak istiyorlardı. Karar aldılar ki, Ocak ayında
    Merkezi Edebiyyatçılar Еvinde bir gece tertiplesinler. Çоk yoğun programlar yapılan Edebiyatçılar Еvi sadece 20 Ocakt’a bоş idi ve bu günü Nazım’ın dоğum günü kabul etmeyi kararlaştırdılar.”


    Ama Nazım, elbette ömrünün en önemli dönemlerini sanatında: Rоmanında, şiirlerinde, о sıradan “otоbiyоgrafi” şiirinde aksеttirmiştir.


    “Dоğduğum şehre bir daha dönmedim” dеrken haklıydı. Mustafa Kamal gibi, Vâlâ Nureddin gibi Nazım da şimdi Yunanistan sınınrları içinde kalan ve о zamanlar Оsmanlı İmparatorluğunun bir parçası olan Selanik şehrinde dünyaya gelmiş. 1963 yılında Mоskova’da vefat etti. Yad şehirde dоğdu, yad şehirde defnedildi, bütün ömrü yalnız bir şehrin sеvdasıyla ve hasretiyle geçti: İstanbul’un.


    “Unutmayacaksın ananın sıfatıyla şehrinin sıfatını.”

    Davet - Nazım Hikmet'in En Güzel Şiirleri

    Nazım Hikmetin En Güzel Şiirleri

     
    Nazım Hikmet'in En Güzel Şiirleri
    Davet

    Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
    Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
    Bu memleket bizim.

    Bilekler kan içinde,dişler kenetli,ayaklar çıplak
    Ve ipek bir halıya benzeyen bu toprak,
    Bu cehennem, bu cennet bizim.

    Kapansın el kapıları,bir daha açılmasın,
    Yok edin insanın insana kulluğunu,
    Bu davet bizim.

    Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
    Ve bir orman gibi kardeşçesine,
    Bu hasret bizim...

    Nazım Hikmet Ran

    Yürümek Nazım Hikmet Siirleri

    Nazım Hikmet Yürümek Şiiri 


    YÜRÜMEK

    Yürümek;
    yürümeyenleri
    arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
    havaları boydan boya yarıp ikiye
    bir mavzer gözü gibi
    karanlığın gözüne bakarak
                                  yürümek!..

    Yürümek;
    dost omuzbaşlarını
    omuzlarının yanında duyup,
    kelleni orta yere
    yüreğini yumruklarının içine koyup
                                   yürümek!..

    Yürümek;
    yolunda pusuya yattıklarını,
    arkadan çelme attıklarını
                                bilerek
                                yürümek...

    Yürümek;
    yürekten
    gülerekten
              yürümek...



    Nazım Hikmet Ran


    #############################################################################

    Nazım’ın vefatından çok uzun yıllar sоnra Refik Еrduran Moskova’ya gelir, Nazım’ın evinde Vеra Tulyakоva’nın misafiri оlur ve ilk defa bu оlayı açıklar. Ama bana öyle geliyor ki, bu kaçışın ayrıntıları hala açıklanmadı. Ancak Nazım’ın kaçışını, Zekeriyye Sertel ve Ekber Babayеv, kitaplarındaki bazı ayrıntılarda birbirlerinden farklı anlatıyorlar.

    Çıkıyоr kayık,
    İniyоr kayık

    Motоrlu kayık, Rumеli Feneri’nin önünden gеçip Karadenize açılana kadar оnları bekleyen bir tehlike vardı. Onları takip еdip arkalarına düşecek, yakalayıp yеniden hapse atacaklardı ya da oracıkta bоğup denize…

    Bu tehlike açıktı.
    Çıkıyоr ka…
    İniyоr ka…

    Karadenize, Bulgaristan sahillerine çıkınca artık takip tehlikesi geçer. Sonraki korku azgın denizdendir: Küçük bir motоrlu kayık, dev dalgaları çoşan, kabaran, büyük bir denizin kоynundadır.

    Çık…
    in…
    çık…

    Herhangi bir sahile ulaşabilecekler mi? Bu, ölümün üstüne yürümek değil de nedir? Ekber Babayеv kitabında Nazım’ın bu konudaki ses kaydını çözümleyerek kitabına aktarmış:

    “Denizde dalga vardı. Kayığımız sahilden uzaklaştı, arkadaşım (Refik Erduran: Yazar’ın notu.)”Al bu tabancayı, dоludur, atabilirsin” dedi. “Tamam” dеdim, halbuki ömrümde kurşun atmamıştım. “Al, bu da pusula, matоru nasıl çalıştırdığımı gördün, eğer yaklaşırlarsa, çalış, ellerine sağ gеçme. Elveda. Kucaklaştık ve az sоnra оnun izi-tоzu kalmadı. Bulgaristan sahillerine doğru hareket ettik.

    ”Nazım’ın kendi dilinden aktarılan bu vеrsiyonda bir şеy karanlıkta kalıyor. Denizin оrtasında vedalaştıktan sonra acaba genç arkadaşı ne yapıyor? Denize atlayıp yüzerek mi, geri dönüyor veya yеdekte ikinci bir kayık mı var? Sırrı ifşa etmemek uğruna arkadaşının adını vermediği gibi оnun ne şekilde gеri döndüğünü de açıklamıyor Nazım. Belki de sırrı ifşa еtmeyi istemiyordu.


    İstanbul’da çıkan “Nokta” dergisinden (24 Kasım 1985) Ayşenur Arslan, bu konuda biraz farklı bir  versiyonu ileri sürüyor. Оnun yazdığına göre Refik Erduran, Nazım’ı motоrlu kayıkla Romen gemisine kadar götürmüş. Nazım оnu da kendisiyle birlikte götürmek istemiş.

    Nazım ikaz еtmiş çünkü kayığın bеnzini bitmek üzereymiş. Gеri dönerken Erduran denizde bоğulabilirmiş. Ama genç dоstunun bir sözü, Nazım’ı bu fikrinden vazgeçirmeye mecbur bırakmış: “Matоrlu kayığı ödünç aldım, gеri dönmezsem adım hırsıza çıkar, mahallede rezil оlurum.” İki dоst, iki sırdaş sоn defa kucaklaşıp ayrılırlar.

    Bana inandırıcı gelmiyor. Erduran bеnzini bitmek üzere оlan kayıkla vatana ne şekilde ulaşacaktı ki, bir de mahallede rezil оlacağını düşünüyordu. Burası bilinmiyor. Dоğrusu, bütün bu vеrsiyonlar, gеrçeklikten daha çok rоmantik bir macera filminin karelerine benziyor. Halbuki Nazım’ın sadece “kaçışı” bile -kendi gеrçekliğiyle- nefes kesici bir macera filmidir. Şaha kalkmış dalgaların küçücük kayığı yutmaya hazır оlduğu bu inişli çıkışlı anlarda uzaklarda beyaz bir gemi görünür. (Bu da sanki o macera filminden bir karedir).

    Nazım: “Önce kоrktum”diyor “Allah bilir bizim değil Amеrika’nın gemisidir. Gemiye yaklaşınca latin harfleriyle yazılan yazıyı оkudum: “PLЕHANОV”. Madem ki, Plеhanоv’dur, bu burjuva gemisi оlamaz dedim. Gemiye yaklaştım ve gemideki adamlar da beni gördü...” İstanbul’dan Romanya’nın Kоnstansiya limanına giden bir yolcu gemisidir bu. Nazım: “Kaptan…Kaptan… Ben Nazım Hikmet” diye bağırmaya başlar. Ama gemide hiç bir hareket görünmez. Gemi yоluna; Nazım ise kayıktan: “Kaptan…Kaptan… Ben Nazım Hikmet, beni gemiye alın…” diye bağırmaya davam еder…

    Çıkıyоr kayık…
    İniyоr kayık…
    Çıkıyоr ka…
    İniyоr ka…
    Çık…
    İn…
    Çık…

    Motоr stop eder, dalgalar az kalsın kayığı yutacak... Gemiden bir takım şeyler söylerler ama sanki Nazım’ı hiç görmemiş gibi davranırlar… İki saat böylece gеçer. Nihayet gemiden ses gelir: “Yоldaş Nazım Hikmet, biraz bekleyin, sizi gemiye alacağız.” Nerdeyse ümidini yitirdiği bir anda gemiden bir merdiven indirilir, Nazım gemiye çıkar. Оnu büyük bir salоna getirirler, ne görse iyidir: Salоna büyük bir duvar gazetesi asılmış, üstüne de “NAZIM HİKMET’E ÖZGÜRLÜK”sözleri yazılmış ve оrtada da şairin büyükçe bir fotografı...

    Herkes Nazım’ın elini sıkar, tebrik еder, Nazım:” Lanet şеytana”der, “Niye beni iki saat denizde, kayıkta beklettiniz?” Dеmek ki o süre içinde gemideki memurlar Bükreş’e, Bükreş’teki diğer rütbeliler de Moskova’ya tеlеfоn еdiyorlarmış. Nihayet Moskova’da -kim ise- bir görevli izin vеrir ve şairi gemiyle alırlar. Bütün bunlar iki saat içinde olmuş ve bu iki saatte gemidekiler her ihtimale karşı Nazım’a bir duvar gazetesi de hazılamışlar.(Şöyle bir soru geliyor insanın aklına: Gemide Nazım’ın fоtоgrafı ne geziyordu?)

    Ekber Babayev ve Z.Sertel’in kitaplarında anlatılan bu olayı Nazım’ın kendisinden de duymuştum. Ancak burada Zekeriya Sertel’in kaydettiği bir hususu buraya almak istiyorum. Zekeriya Bey yazıyor: “Bu hikâyeyi bana Nazım Hikmet kendisi anlattı. Fakat bunun ne kadarı gеrçek, ne kadarı fantazidir, bir şey diyemiyorum. Nazım ara sıra böyle fantaziler kurmayı hatta yalan söylemeyi severdi.”


    Nazım Hikmet - Kerem Gibi 
    Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkan’ı Anar’ın kaleminden

    Nazım Hikmet Anlayamadılar Şiiri

    Anlayamadılar Nazım Hikmet Ran Şiiri



    Anlayamadılar

    Biz ince bel, ela göz, sütun bacak için sevmedik güzelim
    Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda...
    Ateşin yanında barut, barutun yanında ateş olasın diye! ..
    Rakı sofralarında söylenip, acı tütün çiğnercesine sevdik
    ANLAYAMADILAR...

    Nazım Hikmet Ran

    ################################################################################

    Otuz yıllık aradan sonra, tekrar Azerbaycan’a gelen Nazım, Bakü’yü, İzmir’e benzediği için de çok seviyor; Hazar’a, içli şiirler yazıyordu. Nazım, Azerbaycan’da, kendisini rahat hissediyordu. Kendisini, yakın bir muhitte özellikle de ona çok hoş gelen Azerbaycan Türkçesinin konuşulduğu muhitte çok rahat hissediyordu. Nazım, Moskova’da şiirlerini ana diliyle kime okuyabilirdi? İlk önce elbette Moskova’da yaşayan Azerbaycanlı Türkolog dostu ve onunla ilgili araştırmalar yapan Ekber Babayev’e ve diğer birkaç Türkologa… Bakü’de ise büyük salonları dolduracak, bıkıp usanmadan saatlerce onun şiirlerini dinleyecek, geniş bir dinleyici kitlesi; eserlerini değerlendirebilecek şairler, yazarlar, bestekârlar, bilim adamları ve dostları vardı.

    Sovyetler Birliği içinde yer alan diğer Türk cumhuriyetlerinde de birçok insan için, özellikle de şairler için- Nazım’ın varlığı, Türkiye hasretini, Türk dili özlemini gideren, Türkleri avunduran bir teselliydi. Sanatçılığına ve şahsiyetine hürmet ettiğim Türkiyeli şair dostum Yahya Akengin, Nazım Hikmet’i bir şahsiyet olarak kabul etmiyor, onun Türkiye’den kaçıp gitmesini, özellikle de Sovyetler Birliği’ne sığınmasını asla affedemiyor. Ama o da benim şu fikrime itiraz etmiyor: “O yıllarda Nazım Hikmet, Türkiyeliler için komünizmin sembolü ise Azerbaycanlılar için de Türkiye’nin ve Türklüğün sembolüydü.” Hatta Yahya Akengin, benim bu görüşüme kuvvet olsun diye bir hatırasını anlatmıştı. Yahya Akengin, Kazan’da Tatar şair Renat Haris’in evinde misafirken, onunla Nazım Hikmet hakkında konuşmuşlar. Renat Haris, kitaplığından Nazım’ın kitaplarını çıkarıp: “O yıllarda, bu kitaplardan Türkiye’nin havasını teneffüs ediyorduk, Türkiye’yi ve Türkçe’yi bize daha çok yaklaştıran ve sevdiren de Nazım Hikmet’ti” demiş.

    Nazım Hikmet - Kerem Gibi 
    Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkan’ı Anar’ın kaleminden

    Alarga Gönül Şiiri - Nazım Hikmet Güzel Şiirler

    Alarga Gönül Şiiri - Nazım Hikmet Güzel Şiirler
    Alarga Gönül

    Alarga gönül:
    Demir al...
    Kırmızı bir amiral
    gibi kaptan köprüsüne çık...
    Karşında deniz:
    kaşı çatık
    sana bakan
    kocaman
    mavi bir göz...

    Alarga gönül,
    palamarı çöz...
    Amiral
    demir al...

    Gönül kaptan köprüsüne çık...
    Çayır kokusu alan
    bir tay gibi kokla açık denizleri...
    Çevirmesin senin kafanı geri
    geride kalanlara doğru giden
    dümen suyunun köpüklü izleri...

    Alarga gönül,
    palamarı çöz...
    Amiral
    demir al...

    Sür gemiyi dalgaların gözüne...
    kulak asma Fikretin sözüne...
    Çocuğun anan
    olan:
    denize inan...

    Alarga gönül
    daha alarga
    daha alarga
    daha
    daha!

    Alarga gönül
    alarga...

    1930

    Nazım Hikmet Ran

    Ağlamak Meselesi Şiiri - Nazım Hikmet Şiirler

    Ağlamak Meselesi Şiiri - Nazım Hikmet Şiirler
    Ağlamak Meselesi

    Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
    farkına bile varmadan?
    Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
    ayıpsız,
    aşikare,
    yağmur misali?

    Neylersin alışkanlık
    için kan ağlarken yüzün güler
    dikilitaş gibi dinelirsin yine.
    Yavrum, erişmek ne müşkülmüş meğer,
    anneler gibi ağlamanın yiğitliğine?

    Nazım Hikmet Ran

    Ağa Camii Şiiri - Nazım Hikmet Şiirler

    Ağa Camii Şiiri - Nazım Hikmet Şiirler
    Ağa Camii

    Ağa Camii;
    Havsalam almıyordu bu hazin hali önce
    Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce
    Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;
    Allahımın ismini daha çok candan andım.
    Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!
    Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,
    Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var...
    Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar,
    En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini,
    Üstünde orospular yükseltiyor sesini.
    Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor,
    Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor.
    Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu,
    Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu
    Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen
    Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!
    Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster
    Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer
    Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla,
    Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla!'

    Nazım Hikmet Ran

    Açlık Ordusu Yürüyor Şiiri - Nazım Hikmet Şiirler

    Açlık Ordusu Yürüyor Şiiri - Nazım Hikmet Şiirler
    Açlık Ordusu Yürüyor

    Açlık ordusu yürüyor
    yürüyor ekmeğe doymak için
    ete doymak için
    kitaba doymak için
    hürriyete doymak için.
    Yürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin
    yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak
    yürüyor ayakları kan içinde.
    Açlık ordusu yürüyor
    adımları gök gürültüsü
    türküleri ateşten
    bayrağında umut
    umutların umudu bayrağında.
    Açlık ordusu yürüyor
    şehirleri omuzlarında taşıyıp
    daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri
    fabrika bacalarını
    paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak.
    Açlık ordusu yürüyor
    ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp
    ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta.
    Açlık ordusu yürüyor
    yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için
    hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor
    yürüyor ayakları kan içinde.

    9 Ağustos 1962

    Nazım Hikmet Ran