nazım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nazım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Cengiz Hüseyin'in Günlüğü: İster mi vatan Nazım Hikmet'in dönmesini?

Defnine katıldığım şiir dünyasının büyük ustası Nazım Hikmet'in ölümünden elli yıl geçiyor ... Bu seferki Türkiye gezimde (İstanbul'da "Muhammed Mehmet Memiş" romanım yayımlanmıştır) Nazım'ın hayatında olan dört kaçışını yad ettim.

 

Birinci kaçışı umutlarla doluydu: İstanbul'dan özgür diyar bildiği Sovyetler'e doğru ... Ümit edenler haklı Ümit insanın hakkı ... Ama yakında esaretten kaçıp yeni bir tuzağa düştüğünü anladı. Anlamaya başlıyorum inancımı kaybetmek pahasına...

Şairi, Stalin'in KGB rejimi şimdi yaşadığım ve o zamanlar yasak olan yazarlar kasabası Peredelkino'ya yerleştirdi ve ona uyanık gözetci Galina adında güzel doktor bir kadın tahkim etti. Galina'da erkeğini yalnız bırakmıyor ve attığı her adımını izliyordu.

Şairin kalbi bu esarete dayanamadı ve ikinci kaçışı Galina'dan yeni aşık olduğu Vera'ya oldu. Bu sadece aşk uğruna değil bir tür siyasi özgürlüğe doğru kaçıştı. Ama bu özgürlük de aldatıcıydı: varlığını vatan özlemi sarmış, vatansız yaşayamaz olmuştu.



Hatırlıyorum: Türkiye'den yeni gelen yazarımız Mehdi Hüseyin, Nazım Hikmet ve ben Moskova otelinde yolculuktan bahseden Mehdi'yi dinliyor o da getirdiği kitap-dergi-gazeteleri ferah-sevinçle bize gösteriyor hevesle Türkiye ve İstanbul izlenimlerinden söz açıyordu.

Nazım gördüklerinden, duyduklarından heyecanlanıyor içten içe azap çekiyordu ...

Şairin ağrı dolu mısraları: Kimi otların kimi insan balıkların çeşidini bilir ben ayrılıkların Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını ben özlemlerin ...



Kimi insan otların, kimi insan balıkların çeşidini bilir
Ben ayrılıkların... 
Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını. 
Ben hasretlerin..!

Nazım şaşkın halde: "Bana bir kitap veya dergi verebilir misin?" diye sordu. Mehdi: "İncilme" dedi "Yolculuk kayıtlarımı yazacağım, sonra veririm"


Nazım üzgün halde ayağa kalkıp o zamanlar zor bulunan ve ona lazım olan güneş gözlüğünü unutup bizi terk etti ...

Nazım'ın üçüncü kaçışı vatan hasreti ile ilgilidir: ayrılığa kalbi dayanamadı vakitsiz dünyamızdan göç etti: 62 ne yaştır ki? ..

Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan?  

Asansöre sığmaz tabutum, 
Merdivenler de daracık...

Dördüncü kaçış arzusu - Ölümünden sonra:Kabrinin üstünde yükselen dev kaya parçasında bulunan Nazım'ın ayaktaki silueti yürüyüş şeklindedir, sanki taştan çıkarak bize dogru, yaşama, vatana doğru koşmak istiyor.


Bizi vatanını, halkını, yaşadığımız hayatı görüp Nazım ne diyecektir zamanımıza? ..

İster mi şimdi misafirperver, dünyaya tüm yolları açık olan vatan Nazım'ın dönmesini? ..

Sustum, bırakmadım "yok" kopsun dilimin ucundan.
 

 

Nazım Hikmet Aşk Şiirleri

Nazım Hikmet Aşk Şiirleri


  • Artık ne geri gelmeni beklerim ne de ben gelirim. Nasılsa ben bir şey kaybetmedim, sen bensizliği seçtin. Karar senin.
  • Benim kelime hazinem çok geniştir, derdim. Senin bir kelimene yetemedim; git, ne demekti sevgilim?
  • Sen benim sarhoşluğumsun, ne ayıldım, ne ayılabilirim, ne ayılmak isterim!
  • Kimselere anlatamadım. Kendime bile.. Ola ki ağzımdan kaçırır, bir daha tutamam seni.
  • Yürekli bir kadının başı, yüreksiz bir erkeğin omuzuna ağır gelir!
  • Dost uğrunda ölmek kolay, fakat uğrunda ölünecek dostu bulmak zordur.
  • Eli kolu zincirlere vurulmuş, vatan çırılçıplak yere serilmiş. Oturmuş göğsüne teksaslı çavuş. Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
  • Tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da, hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
  • O bensizliği göze aldıysa, ben onsuzluktan birşey kaybetmem.
  • Gerçek şair kendi aşkı, kendi mutluluğu ve acısıyla uğraşmaz. Şiirlerinde halkının nabzı atmalıdır.
  • Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır.
  • Hapşurduğumda; çok yaşa, iyi yaşa yerine benimle yaşa deseydi keşke. Bende; sende gör değilde, emrin olur deseydim sessizce.
  • Kelebek misalidir aşk; anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük!
  • İnsan birisiyle yaşlanmalı, birisi yüzünden değil!
  • Şimdi on yaşına bastı. Ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
  • Gelinler aynada saçını tarar, aynanın içinde birini arar. Elbet böyle sizi de aradılar. Gelinlere kıymayın efendiler.
  • Topraktan öğrenip kitapsız bilendir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülendir. Ferhad’dır. Kerem’dir. ve Keloğlan’dır.
  • Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine…
  • Birgün bensizlik çalar kapını. Benli dünleri düşünür, avunursun. Sanma ki yalanlar içinde, ben gibi bir doğru bulursun.
  • Kim bilir.. Masalınızın kahramanı, başka bir hikayenin figüranı olmaya gitmiştir belki de.
  • Geçtim putların ormanından baltalayarak, ne de kolay yıkılıyorlardı.
  • Her gelen sevmez ve hiçbir seven gitmez unutma. Bil ki; giden dönüyorsa sevdiğinden değil, kaybettiğindendir aslında!
  • Arkadaşlık ağaca benzer, kurudu mu bir daha yeşermez.
  • Gökyüzünü başımın üstünde görmek bana yasak.
  • Memleketim: bedreddin, sinan, yunus emre ve sakarya, kurşun kubbeler ve fabrika bacaları benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
  • Antepliler silâhşor olur, uçan turnayı gözünden, kaçan tavşanı ard ayağından vururlar.
  • Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele…
  • Bahardı sevgilim bahardı ve bahtiyar olmak için toprakta, havada, suda her şey vardı sevgilim, her şey hazırdı, her şey vardı.
  • Aşk, bazen gitmekle kalmak arasında verdiğin en büyük savaştır. Sevmeyenin aklı, gerçekten sevenin kalbi kazanır bu savaşı.
  • Evet.. Belki umudum kalmadı geleceğimden; ama asla pişman değilim geçmişimden.
  • Hoş geldin! Biz bıraktığın gibiyiz. Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta, dostu düşmandan ayırmakta…