21 Mayıs 2013 Salı

Açların Gözbebekleri Şiiri - Nazım Hikmet Şiirleri

Nazım Hikmet'in Şiirleri


Nazım Hikmet Şiirleri
Açların Gözbebekleri

Değil birkaç
değil beş on
otuz milyon

bizim!

Onlar
bizim!
Biz
onların!
Dalgalar
denizin!
Deniz
dalgaların!

Değil birkaç
değil be on
30.000.000
30.000.000!
Açlar dizilmiş açlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
sıska cılız
eğri büğrü dallarıyla
eğri büğrü ağaçlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
açlar dizilmiş açlar!

Bunlar!
Yürüyen parçaları
o kurak
toprakların!

Kimi
kemik
dizlerine vurarak
yuvarlak
bir karın
taşıyor!

Kimi
deri... deri!
Yalnız
yaşıyor
gözleri!
Uzaktan
simsiyah sivriliği
nokta nokta uzayıp damara batan
kocaman balı bir nalın çivisi gibi
deli gözbebekleri,
gözbebekleri!
Hele bunlar
hele bunlarda öyle bir ağrı var ki,
bunlar
öyle bakarlar ki!...
Ağrımız büyük!
büyük!
büyük!
Fakat
artık imanımıza inemez tokat!
Demirleşti bağrımız,
çünkü ağrımız
30.000.000
deli gözbebekleri!
Gözbebekleri!
Ey
beni
ağzı açık
dinleyen adam!
Belki arkamdan bana
bu kalbini
haykırana
“kaçık”
diyen adam!
Sen de eğer
ötekiler
gibi kazsan,
bir mana
koyamazsan
sözlerime
bak bari gözlerime;
bunlar:
Deli gözbebekleri!
Gözbebekleri!

Nazım Hikmet Ran

Nazım Hikmet - 19 Yaşım Şiiri

Nazım Hikmet'in En Güzel Şiirleri


Nazım Hikmet'in En Güzel Şiirleri
19 yaşım

Benim ilk çocuğum, ilk hocam, ilk yoldaşım
19 yaşım
Sana anam gibi hürmet ediyorum
edeceğim
Senin ilk arşınladığın yoldan gidiyorum
gideceğim
Benim ilk çocuğum, ilk hocam, ilk yoldaşım
19 yaşım
*
Çok uzaklarda yuvarlanıyor başım
Oturuyor 19 yaşım
yatağımın başucunda
ellerimin avucunda
bana diyor ki;
-- kafamızda getirelim geri
o delikanlı günleri cancazım,
o dehşetli güzel günleri...
*
Köpüklü şahlanışların dönüm yeri..
Dünyanın altıda biri;
kan içinde doğuran ana..
İstasyondan istasyona
yalınayak
tankları kovalayarak
açlıkla yarış...
Şarkıların boyu kilometre
ölümün boyu bir karış...
*
Kafkas;
güneş
Sibirya;
kar
Seslenebildiğiniz kadar ses-
-lenin
24 saatte 24 saat Lenin
24 saat Marks
24 saat Engels
Yüz dirhem kara ekmek,
20 ton kitap
ve 20 dakika şey! ..
*
Ne günlerdi heheheeey
onlar ne günlerdi ahbap! ! ..
Çok uzaklarda yuvarlanıyor başım
Duruyor karanlıkta 19 yaşım
Lambayı yakıyorum
ona hayretle
muhabbetle
hürmetle
ve daha bilmem neyle bakıyorum
bakışıyoruz
*
Yılların arkasında çırptı kanadını
'Strasroy Ploşaat' ın saat kulesi
Yaşıyor herhangi bir 24 saatini
Vatandaş kavgasının darülfünun talebesi;
Balık çorbası, tüfek talimi, tiyatro, balet
KİTAP..
Patetes kamyonu başında süngü tak bekle nöbet
KİTAP... KİTAP...
Madde, şuur, istismar, fazla kıymet
KİTAP... KİTAP... KİTAP...
Manikür;
hayır,
Diş fırçası;
evet.
KİTAP... KİTAP... KİTAP...
Bu ne 24 saat
bu ne 24 saattir ahbap! !
*
Aşk;
yoldaş,
Profesör;
yoldaş,
Zenci;
coni,
Alman;
Telman,
Çinli;
Li
Ve 19 yaşım
yoldaş da yoldaş, yoldaş da yoldaş,
yoldaşım...
Yılların arkasında yuvarlanıyor başım
başım yuvarlanıyor
Uzun saçlarından tutuştu yıllar
yıllar yanıyor
yanıyor da yanıyor...
*
Oku
Yaz
Boz
Bağır
Çağır!
Bütün kuvvetinle nefes al...
KaFanda, kalbinde
etinde
iskeletinde ihtilal...
İhtilal;
gündüz-gece
Gece ormanda çam dalları yakarak,
bembeyaz
yusyuvarlak aya bakarak,
hep bir ağızdan şarkılar söyleniyor..
Ve bu anda
kuvvetli dinç
bir ağrıdan gelen deli bir sevinç
sıçrar atlar köpüklenir çatlar
kafanda...
*
Haaayydaa,
beyaz orduları dumanlı ufuklar gibi önüne katan
bir kızıl süvarisin,
bir kızıl süvariyim,
bir kızıl süvariyiz,
bir kızıl, , , , ,
Geçti üç yıl
Ey benim 19 yaşım,
Ormanda çam dalları yaktığımız
hep bir ağızdan şarkılar söyleyerek aya baktığımız
gecelerin üstünden........
Ben yine söylüyorum aynı şarkıları
Döndürmedi rüzgar beni havada yaprağa,
ben kattım önüme rüzgarı...
Ve sen ki en yıkılmazları yıkabilirsin,
gözüme bakabilir
elimi sıkabilirsin...
Ve sen ki...
Sen,
BENİM İLK ÇOCUĞUM, İLK HOCAM, İLK YOLDAŞIM
19 YAŞIM

Nazım Hikmet Ran

Nazım Hikmet - 1 Mayıs da Şiiri

nazım hikmet şiirleri
 1 Mayıs da

Yaşım yirmi
Lenin sağ
Kızıl Meydan'da
Yüzellibin insan
Otuzbeşyıl geçti aradan
Yaşım yine yirmi
Lenin yine sağ
Kızılmeydanlar'da
Bir milyon insan

Nazım Hikmet Ran

Nazım Hikmet Karşıtı Bir Yazı

Akif ALİ, Azerbaycan

Filoloji Doktoru,
Yazar-Gazeteci
 


Nazım Hikmet hakkında Türkiye'de böyle yazıyorlar:


"Nazım Hikmet (asıl soyadı - Borzeski) Rusya'ya kaçtıktan sonra Yahudi asıllı bir Polonyalı olduğunu söyleyip, bundan gurur duyduğunu söyleyerek Türkiye'ye ve Türklüğe saldırılara başlamıştır...

-Devamlı olarak memleket aleyhine çalışan, Türkiye'nin devlet yapısının ve hükümeti yönetenlerin aleyhine propaganda kampanyası yaparak komünizmi yayma amacı güden yazıları ile Sovyet hükümetinin ödevlerini yerine getiren komünist Nazım Hikmet Ran 1951 hükümetin resmi kararı ile Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır ...

- Yüz binlerce Türk'ün katili, insan kasabı, «fikirlerimin babası, gözümün nuru" dediği Stalin'in ölümüne çok üzülerek ağıt okuyan Nazım Hikmet, hiçbir zaman Atatürk'ün ölümüne, veya başka bir Türk büyüğüne böyle heyecanlı mısralar ithaf etmemiştir. Aksine, Atatürk'e hakaret eden Nazım Hikmet hep Lenin'i göklere kaldırıp, ona şiirler edinir...

1921 yılında Türk askeri özgürlük savaşı verirken, Nazım Hikmet Moskova Radyosu ile Türkçe-Teslim ol, Mehmet! - Diye bağırıyordu ...

-Yunanistan'da kurşuna dizilmiş komünistlere acıyarak ağıtlar koşan Nazım Hikmet'in 255 bin Türk evladının şehit olduğu Çanakkale, Sakarya, Dumlupınar hususunda bir mısra şiiri yoktur ... "

Nazım Hikmet'in "Yusuf ve Züleyha" Eserinde Folklorizm

Dünyanın birçok dahi sanatçıları gibi Doğu'nun güçlü kalem sahipleri folklor örneklerinden, halk

yaratıcılığından beslenerek paha biçilmez, nadir sanat eserleri yaratmışlardır. Nizami, Fuzuli, Sadi, Hafız, Ali Şir Nevai, Abdurrahman Jami, Firdevsi, Emir Hüsrev Dehlevî gibi kalem üstatları halk edebiyatı türlerinden faydalanarak edebiyat dünyasında eşsiz sanat incileri yaratmış ve kendinden sonra gelen nesillere bu geleneği devam ettirmeleri için güçlü bir edebi okul bırakıp gitmişlerdir.

Bu edebi okulun takipçileri birkaç yıldır, bu gelenekleri yaşatmakla dünya edebiyatı hazinesine değerli sanat eserleri armağan etmişlerdir.
 
Birçok sanatkarlar kendi arzu ve fikirlerini okuyucusuna ulaştırmak için folklor motiflerini ve imgelerini kullanarak yarattıkları güçlü sanatsal eserleriyle dünya halkları arasında sevilmektedir.

 
Halkın estetik duygularını, sanatsal tefekkürünü, efsanevi görüşlerini aks ettirmek esatir, efsane, destan, masal ve diğer halk yaratıcılığı örneklerindeki sücet, imge ve motifler bir çok sanatçının siyasi, eğitici, felsefi görüşlerini aks etirmək için etkili araçlardan olmuştur.


Dünya kültürüne en iyi katkılarda Türk halkları, sözlü şekilde yarattıkları folklor örnekleri ile birlikte yüksek-beşeri fikirler tebliğ eden değerli yazılı sanatsal eserler yaratan sanatçıları ile ün kazanmıştır.
 
Yirminci yüzyıl Türk dünyasının hayatında yeni bir dönemdir. Bu dönemde edebiyata gelen, kendi sözü, sanatı, set-çizgisiyle seçilen birçok sanatkârlarımız gibi Nazım Hikmet milletinin, vatanının aydınlık geleceği uğruna kalemini süngüye çeviren alevli, mücadeleci bir Türk sanatçısı idi. Yarattığı tüm eserlerinde yorulmadan insanların mutluluğunu, müreffeh hayatını görmek arzusu ile yaşayan Nazım Hikmet, halk edebiyatına derin köklerle bağlı bir sanatçı olmuştur.
 


Gorki, "Folklorden habersiz yazar, kötü yazardır". Nazım Hikmet hem mensup olduğu ulusun, hem dünya halklarının yarattığı zengin folklor kaynaklarına saygılı, kendi yaratıcılığını yönlendirdiği halk sanatına sevgi besleyen, zamanının kudretli sanatçılarından biri olarak bilinir. 

Efsanelerden, masallardan, destanlardan ve onların sücetlerinden tüm ülkelerin ve tüm dönemlerin yazarları kendi arzu ve isteklerine, yaratıcılık tahayyülllerine uygun olarak ustalıkla kullanmıştır. Büyük sanatkarımız Nazım Hikmet gelenekleri sürdüren 9ın seçkin sanatçılarından biridir. O, Yakın ve Orta Doğu Avrupa halklarının manevi hazinesinin incilerinden olan folklör örneklerinin sücetlerini yazılı edebiyata taşıyarak yarattığı eserleri yeni fikir içerikleriyle zenginleştirmiş, orijinal değerli sanat eserleri yaratmış ve kendisine ebedi şöhret kazandırmıştır. Onun "Yusuf ve Züleyha", "Ferhat ve Şirin" ve "Demoklesin kılıcı" piyesi, folklor motifleri üzerinde ayarlanmış. 

Yazar ister "Ferhat ve Şirin", ister "Yusuf ve Züleyha", gerekse "Demoklesin kılıcı" eserini yazmaya başlamadan önce, her şeyden önce yazılı ve sözlü halk örneklerini aramış ve incelemiştir.
 
"Yusuf ve Züleyha" eserini yazarken hem Tevrat, İncil, Kuran gibi dini yazılı kitapları, halk içerisinde ağızlarda dolaşan rivayetleri, masalları dikkatle öğrenmiştir. Kendisinin dediği gibi" Yusuf'un hikayesi bizim Türk şiirine girmiştir. Köylerde ve küçük şehirlerde okunan kitaplarda da Yusuf ve Züleyha hikayesi meşhurdur.  


Bu kitaplardan bir çoğu elime düştü. "Yusuf ve Züleyha" hikayesini döne döne ve severek okudum. 

Nazım Hikmet'in Mikail Refili'ye ağıt şiiri

Nazım, Mikail Mikail Refili'ye ağıt


Mikail Refili şairdi.

Azerbaycan dilinde ilk serbest şiirleri o yazmaya başladı.


Fakat kısa sürede batıcılıkla, türkperestlikle ve suçlandıı ve şiirden uzaklaştırıldı.

Hem de âlim idi, profesör oldu kısa sürede.

BDU-da, APİ-de ders dedi, Azerbaycan klasikleri (Nizami, Ahundov, Vazeh vb.) Hakkında Rusça kitaplar yazdı, bu eserleri Moskova'da yayınladı.


Akademisyenlik faaliyetleri yüzünden keskin yaptırımlara maruz kaldı.

Yazarlar Birliği'nden atıldı.

Nazım Hikmet yakın dost oldu.

Onun ölümü Nazim Hikmet'i derinden etkilemişti, Nazım onun adını bir şiiri ile ölümsüzleştirdi.



Mikail Refiliye ağıt

neslimin yaprak dökümü başladı,
çoğumuz, kışa giremeyeceğiz.

deliye döndüm refili,
haberini alır almaz...
ne diyecektim...
aklında mı, mikail...
ama artık aklın yok,
burnun, ağzın, gözlerin yok,
kardeşim, bir kemik yığınısın
bakü'de bir mezarlıkta.

ne diyecektim...
moskova'da, bizde, bir yılbaşı gecesi,
sofrada, dibinde donanmış çam ağacının
kocaman bir oyuncak gibiydin pırıl pırıl.
pırıl pırıl gözlerin, dazlak kafan,
saygıdeğer göbeğin.

dışarıda geceye bulanmış karşı bir orman.
sana bakıp düşünüyordum:
eski şarap fıçısı gibi keyifli, hazret,
eski şarap fıçısı gibi sağlam.
benden çok sonra ölecek.
arkamdan bir de makale döktürür,
bir şiir yahut:
"nazım'la moskova'da 24'te tanıştım filan"

sahi, mikail, şair olabilirdin,
profesör oldun.
ama mesele bunda değil.
yapılan işin ya çok iyisi yaşıyor bizden sonra,
ya çok kötüsü.

seninki orta halliydi sanırım,
benimki de öyle.
yani, sesimiz bu kubbede kalacak diye
tesellimiz yok.
ben kendi payıma üzülmüyorum buna,
tesellisiz yaşamayı becerdim,
beceririm tesellisiz ölmesini de,
senin gibi refili.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Nazım Hikmet Şiir Sözleri - Aşk Sözleri

O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde ebruli hanımeli açan bir ev. 

(nazım hikmet aşk sözleri)

 

Cengiz Hüseynov "Hain Şairden" Konuştu

Ankara Uluslararası 13. Hikaye Günleri'ne katılmak için Türkiye'ye davet alan yazar Cengiz Hüseynov, Nazım Hikmet'in Moskova'da vatan hasreti çektiği günleri "Habertürk" muhabiri ile paylaştı. İşte o ropörtaj...

 

1947 yılında 20 yaşındayken Moskova Devlet Üniversitesi'nde Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencisi olan Cengiz Hüseynov doğduğu Azerbaycan topraklarından uzakta kendisi gibi Türkçe konuşanlarla temas kuruyor. En yakın dostu kendisinden 4-5 yaş büyük soydaşı ve edebiyat heveslisi Ekber Babayev oluyor. Bu dostluk Hüseyinov'un Nazım Hikmet'in hayatıyla ilişki ve zaman zaman onunla sohbetleşmesine yol açıyor. 3 Haziran 1963 - Nazım Hikmet'in ölümüne dek çiçeği burnunda bir yazar sayılan Cengiz Hüseynov birçok olayın da tanığına dönüşüyor.

Azerbaycan yazarı bir zamanlar Nazım Hikmet'in de gidip geldiği Peredelkinoda - Moskova'nın 30 km uzağındaki köyde yaşıyor ve Türkiye'den gelenleri Nâzım'ın yaşadığı eve götürerek kılavuzluk ediyor

Hüseynov yakın dostu Ekber Babayev'in Nazım Hikmet yakınlığından şöyle söz açıyor:


«O Nazım Hikmet'in Türk dilindeki ilk okuyucusu oldu ... Hem Nazım'ın oğlu hem çocuğu hem de onu koruyan kişi sayılırdı Nâzım'ın her şeyi ile ilgileniyor ona sigara alıyor neye ihtiyaç duyup duymadığını biliyordu. O dönemler Babayev'in Komünist Partisi üyesi olduğunu kaydeden Hüseynov sonraları Sovyet rejiminin Nazım Hikmet'in serbest davranışlarından rahatsız olduğunu anlatıyor: "Bir süre sonra Babayevi ülke dışından gelen insanlarla samimi ilişkileri sebebiyle partiden kovdular. Sonra anlaşıldı ki aslında Nazım Hikmeti suçluyorlarmış. Doğrudur komünist partisini yönetenler bunu kabullenmediler. Ama biz Babayev'in Nazım Hikmet yakınlığından rahatsızlık duyulduğuna inanıyoruz. " 

HERKESİ DOST BİLİYORDU

Habertürk: Sizin - Cengiz Hüseyinov gözünde Nazım Hikmet nasıl bir adamdı?

Cengiz Hüseynov: Sözün değerini çok yüksek tutuyordu Ağzından çıkan her kelimenin kalbinden geldiğini düşünüyordu O yüzden farklı görüş söyleyenlerin farklı davranmalarını anlayamıyordu Çok iyi bir insan ve kalbi açık herkesi dost bilen kişi idi. Ben de bunu ondan öğrenmiştim ...

Habertürk: Sizce zaman zaman iddia edildiği gibi Nazım Hikmet Ruslara çalışıyordu mu?


Cengiz Hüseynov: Yook casusluk iddiası tam bir yalandır Sadece propagandadır. O beşeri değerlere inanıyordu. Nazım için o aşamada olmak gerekiyordu. İlerlemek için komünist olmak gerekiyordu. Türkiye aleyhine yazmak istemiyordu ama Rusya'da gördüğünü de beğenmiyordu. Stalin hakkında ilk o yazdı. Ancak Türkiye'nin aleyhine eleştiri yazmadı. Bununla ilgili bir hatıramı söyleyeyim: Yıllar önce Türkiye'ye gelmiştim Çok heyecanlıydım İstanbul'da taksiye bindim Sürücü «nerelisin?" - Diye sordu

«Rusiyadanam» - cevabını verince "Orada hain bir şair yaşıyor» - dedi O cevabı duyunca «Ben seninle gitmek istemiyorum ... Onu tanımıyorsun işittiklerinle konuşuyorsun. Nazım Hikmet Türkiye'nin en büyük oğludur "- dedim. Böyle söyleyince sürücü beni indirmedi ve sonra hayli sohbet ettik.

Habertürk: Sizce Nazım Hikmet Sovyetler Birliği'nde Türkiye'yi nasıl temsil ediyordu?


Cengiz Hüseynov: O Türkçenin oğluydu Örneğin 2 kez beraber Azerbaycan'a, Bakü'ye gittik. O zamanlar Fuzuli'nin doğum yıldönümü kutlanıyordu. Tüm etkinlikler Rusça yapılsada Nazım kürsüye çıktı ve "Aziz kardeşlerim» deyince salon yerinden kalkıp alkışlamaya başladı. Çünkü Azerbaycan dilini ve Türk lehçesini dinlemek bizim için çok önemliydi. Sanki oturanları yerlerinden kopardılar. Herkes ayakta duruyordu. Bir de onu Sovyetler Birliği'nde büyük bir şair saysalar da tam anlamıyorlardı. Rusçaya çevrilmiş şiirlerinde Türkçe'deki zenginlik çok da duyulmuyordu ..


Habertürk: Türkiye özlemiyle ilgili özel bir hatıranız var ?

Cengiz Hüseynov: Bir yazar arkadaşımız Rusya büyükelçisinin misafiri gibi Türkiye'de olmuştu. Geri döndüğünde hepimiz evine toplanmıştık. Nazım Hikmet de oradaydı. Türkçe gazetelere, yeni çıkan kitaplara bakıp şaşırıp kaldı ... Yolculuktan dönen arkadaşımız izlenimlerini konuşuyor İstanbul'dan söz açıyordu. Dikkatle baktım ve gördüm ki Nazım Hikmet çok teesüfleniyor dinledikçe üzülüyordu. Sonra Nazım Hikmet o arkadaştan "Bana bir kitap verebilirsin?" diye sordu. Ama arkadaşımız  "Biliyorsun ben yolculuk kayıtlarımı yazacağım, kitapları veremem» dedi.

Bunu içine düşürdü Nazım, o dakika ayağa kalkıp gitti. Düşünceli olduğundan güneş gözlüğünü de unuttu. O zamanlar Rusya'da güneş gözlüğü bulmak çok zordu, arasan da bulunmazdı. Ardından gidip gözlüğünü verdim. Şimdi bazen düşünüyorum da keşke o gözlüğü bir hatıra olarak saklayaydım. Ondan hatıra kalırdı. Ama o zaman güneş gözlüğü değerli sayılıyordu. Nazım Hikmet'in gözlüksüz kalmasını da istemezdim.

Nazım Hikmet'in kaçışları ...

Habertürk: Nazım Hikmet'in yaşamı için özel bir yorumunuz var - «kaçışlar hikayesi» Neden böyle miydi onun yaşamı?

Cengiz Hüseynov: Ben diyorum ki Nazım'ın hayatında 4 kaçış var. Birinci kaçışı Türkiye'den Sovyetler'e yani mahpustan mapusa yani esaretten esarete kaçış. Öncelikle umut dolu bir kaçış gibi görünüyordu ama Sovyetler Birliği'nde yavaş yavaş umutlarını kaybetmeye başladı. Bir insan gibi mutlu anları oluyordu ancak acı çekiyor içini yiyip döküyordu. İkinci kaçışı: KGB ona bir kadın tahkim etmişti. Dil anlamaz ama çok güzel doktor idi. Doktor Galina... O, KGB ye de bilgi geçiyordu. Nâzım'ın kalbi hastaydı diye doktora ihtiyacı vardı. Sonra Galina kadını oldu. O, Nazım Hikmet'in dışarı çıkmasını izliyordu. Sanki ona yapışmıştı yalnız bırakmıyor kiminle konuşsa yanından ayrılmıyordu. Türkçe bilmese de her şeyi dinliyordu. O dönemlerde Nazım bir kadına vuruldu. Vera Tulyakovaya ... Biliyorsun ki her şairin bir ilham perisi olmalıdır. Şair kalbi sevgiye muhtaçtır. Ama Galina'dan nasıl kaçacak, onu nasıl terk edecekti? Nazım, Ekber Babayev'i çağırır ve bir akşam onu yolculamak bahanesiyle evden çıkıyor. Ekber, Vera'yla Nazım için tren bileti de almış. Ayrıca henüz evlenmeden kaçıp gidiyorlar ... Ve ... Nazım'ın üçüncü kaçışı ...

Azap dolu bir hayat sürdü

Bir gün de yaşamdan ölüme koştu. Yüzde yüz eminim ki onu vatan özlemi öldürdü ... Her sabah posta kutusundan gazete almaya çıkardı. Bence o kutudaki gazetede onu vatanına, Türkiye'ye iade bilecek haberi arıyordu. O heyecanlı aramalara siz de bildiğiniz gibi bir gün kalbi dayanamadı ...

Habertürk: Ve Nazım Hikmet sizin deyiminizle böylece ölüme koştu ...

Cengiz Hüseynov: Dördüncü kaçışı da var. Tabii şimdi ben böyle görüyorum. Ben cenazesine katılmıştım. Daha sonra mezarına heykel koydular. O heykeli Aziz Nesin'le görmüştüm. O gün bir hayli heykeli seyrettik. Nazım Hikmet'in ayaktaki silueti idi. Sanki Nazım taştan kopup kaçmak istiyor. Yani ölümden de taştan da çıkarak bize doğru gelmek istiyor. Hele de vatanına doğru gitmek istiyor. Bunu şimdi anlıyorum.


Habertürk: Ve gelelim sizin hikayenize. Ayrıca yazar olduğunuz için sıkıntılar yaşadınız Moskova'da Azerbaycanlı bir yazar olmak nasıl?

Cengiz Hüseynov: Yasakladılar 14 yıl boyunca. 1970-1984 yılları arasında Rusya'dan çıkmama izin vermediler. Edebiyatla meşguldüm ama daha önceki seyehatlarim, Türkiye'deki görüşmelerim hoşlarına gitmemişti. İlk romanımı Muhammed Mehmet Memiş yayınlandı. Bundan önce anılarımı de yazdım. Romanım Azerbaycan'daki Sovyet devriminden bahsediyordu. Yurtdışında çok ilgiyle karşılandı. Hemen ABD'de yayınlandı. Beni oraya kitap tanıtımına da çağırdılar ama yasak koydular diye gidemedim.   

Ardından romanım Fransa'da yayımlandı. Bu kez Fransa Yazarlar Birliği çok aktif davranarak beni davet ettiklerini tüm resmi kurumlara bildirdi. Sonunda Fransa'ya gitmeme izin verdiler. Program 10 gün için öngörülse de Paris'e bir haftalığına gittim. Fransızlar kalmamı istediler ancak benim cesaretim yetmedi. 1984 yılında kim derdi ki Sovyetler dağılacak. Öyle sonsuza kadar sürecek diye düşündüğümüzden yasaklardan da korkuyorduk.Sonra Sovyetler Birliği içeriden dağıldı.

Habertürk: Şimdi ilk romanınız 30 yıl sonra Prof.Dr. Birsen Karaca'nın çevirisinde, sonunda Türkçe yayınlandı. Peki ilk yayınlandığı zaman ABD ve Fransa gibi ülkelerde ilgiyle karşılanan bu roman neden Türkiye'deki okuyuculara bu kadar geç ulaştı?

Cengiz Hüseynov: Romanımla Azerbaycan'da Sovyet devrimini, hayatı gösterdim. O dönemler çoğu insanların düşünce ve davranışları baskı altındaydı. Yani insan düşündüğünü söylemiyor, söylediği gibi davranamıyordu. Tabii romanım kimilerini rahatsız etti. Rus dilinde de çok zor yayınlanmıştı. Ama ardından kısa sürede ABD'de yayımlandı. Batı ülkeleri çok ilgi gösterdi ... Ama Türkiye'de yayın yapılmadı. Ben şöyle düşünüyorum.  1980'li yıllar Türkiye'sinde sağcı ve solcular parçalanmıştı. O zaman solcu çevreler kitabımın Türkçe basımını istemedi. Sovyetlerin eleştirilmesini, Azerbaycan'ın bu şekilde gösterilmesini istemediler. Sağcılar da genelde Rus yazarlarına hiçbir ilgi göstermiyorlardı. Yani, sağcılar Rus yazarı gördüğü için, solcularda Rusya'yı eleştirdiğim için beni istemediler. Ancak şimdi artık Türkiye'de de beni okuyacaklar diye seviniyorum.

Cengiz Hüseyin'in Günlüğü: İster mi vatan Nazım Hikmet'in dönmesini?

Defnine katıldığım şiir dünyasının büyük ustası Nazım Hikmet'in ölümünden elli yıl geçiyor ... Bu seferki Türkiye gezimde (İstanbul'da "Muhammed Mehmet Memiş" romanım yayımlanmıştır) Nazım'ın hayatında olan dört kaçışını yad ettim.

 

Birinci kaçışı umutlarla doluydu: İstanbul'dan özgür diyar bildiği Sovyetler'e doğru ... Ümit edenler haklı Ümit insanın hakkı ... Ama yakında esaretten kaçıp yeni bir tuzağa düştüğünü anladı. Anlamaya başlıyorum inancımı kaybetmek pahasına...

Şairi, Stalin'in KGB rejimi şimdi yaşadığım ve o zamanlar yasak olan yazarlar kasabası Peredelkino'ya yerleştirdi ve ona uyanık gözetci Galina adında güzel doktor bir kadın tahkim etti. Galina'da erkeğini yalnız bırakmıyor ve attığı her adımını izliyordu.

Şairin kalbi bu esarete dayanamadı ve ikinci kaçışı Galina'dan yeni aşık olduğu Vera'ya oldu. Bu sadece aşk uğruna değil bir tür siyasi özgürlüğe doğru kaçıştı. Ama bu özgürlük de aldatıcıydı: varlığını vatan özlemi sarmış, vatansız yaşayamaz olmuştu.



Hatırlıyorum: Türkiye'den yeni gelen yazarımız Mehdi Hüseyin, Nazım Hikmet ve ben Moskova otelinde yolculuktan bahseden Mehdi'yi dinliyor o da getirdiği kitap-dergi-gazeteleri ferah-sevinçle bize gösteriyor hevesle Türkiye ve İstanbul izlenimlerinden söz açıyordu.

Nazım gördüklerinden, duyduklarından heyecanlanıyor içten içe azap çekiyordu ...

Şairin ağrı dolu mısraları: Kimi otların kimi insan balıkların çeşidini bilir ben ayrılıkların Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını ben özlemlerin ...



Kimi insan otların, kimi insan balıkların çeşidini bilir
Ben ayrılıkların... 
Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını. 
Ben hasretlerin..!

Nazım şaşkın halde: "Bana bir kitap veya dergi verebilir misin?" diye sordu. Mehdi: "İncilme" dedi "Yolculuk kayıtlarımı yazacağım, sonra veririm"


Nazım üzgün halde ayağa kalkıp o zamanlar zor bulunan ve ona lazım olan güneş gözlüğünü unutup bizi terk etti ...

Nazım'ın üçüncü kaçışı vatan hasreti ile ilgilidir: ayrılığa kalbi dayanamadı vakitsiz dünyamızdan göç etti: 62 ne yaştır ki? ..

Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan?  

Asansöre sığmaz tabutum, 
Merdivenler de daracık...

Dördüncü kaçış arzusu - Ölümünden sonra:Kabrinin üstünde yükselen dev kaya parçasında bulunan Nazım'ın ayaktaki silueti yürüyüş şeklindedir, sanki taştan çıkarak bize dogru, yaşama, vatana doğru koşmak istiyor.


Bizi vatanını, halkını, yaşadığımız hayatı görüp Nazım ne diyecektir zamanımıza? ..

İster mi şimdi misafirperver, dünyaya tüm yolları açık olan vatan Nazım'ın dönmesini? ..

Sustum, bırakmadım "yok" kopsun dilimin ucundan.