20 Mayıs 2013 Pazartesi

Cengiz Hüseynov "Hain Şairden" Konuştu

Ankara Uluslararası 13. Hikaye Günleri'ne katılmak için Türkiye'ye davet alan yazar Cengiz Hüseynov, Nazım Hikmet'in Moskova'da vatan hasreti çektiği günleri "Habertürk" muhabiri ile paylaştı. İşte o ropörtaj...

 

1947 yılında 20 yaşındayken Moskova Devlet Üniversitesi'nde Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencisi olan Cengiz Hüseynov doğduğu Azerbaycan topraklarından uzakta kendisi gibi Türkçe konuşanlarla temas kuruyor. En yakın dostu kendisinden 4-5 yaş büyük soydaşı ve edebiyat heveslisi Ekber Babayev oluyor. Bu dostluk Hüseyinov'un Nazım Hikmet'in hayatıyla ilişki ve zaman zaman onunla sohbetleşmesine yol açıyor. 3 Haziran 1963 - Nazım Hikmet'in ölümüne dek çiçeği burnunda bir yazar sayılan Cengiz Hüseynov birçok olayın da tanığına dönüşüyor.

Azerbaycan yazarı bir zamanlar Nazım Hikmet'in de gidip geldiği Peredelkinoda - Moskova'nın 30 km uzağındaki köyde yaşıyor ve Türkiye'den gelenleri Nâzım'ın yaşadığı eve götürerek kılavuzluk ediyor

Hüseynov yakın dostu Ekber Babayev'in Nazım Hikmet yakınlığından şöyle söz açıyor:


«O Nazım Hikmet'in Türk dilindeki ilk okuyucusu oldu ... Hem Nazım'ın oğlu hem çocuğu hem de onu koruyan kişi sayılırdı Nâzım'ın her şeyi ile ilgileniyor ona sigara alıyor neye ihtiyaç duyup duymadığını biliyordu. O dönemler Babayev'in Komünist Partisi üyesi olduğunu kaydeden Hüseynov sonraları Sovyet rejiminin Nazım Hikmet'in serbest davranışlarından rahatsız olduğunu anlatıyor: "Bir süre sonra Babayevi ülke dışından gelen insanlarla samimi ilişkileri sebebiyle partiden kovdular. Sonra anlaşıldı ki aslında Nazım Hikmeti suçluyorlarmış. Doğrudur komünist partisini yönetenler bunu kabullenmediler. Ama biz Babayev'in Nazım Hikmet yakınlığından rahatsızlık duyulduğuna inanıyoruz. " 

HERKESİ DOST BİLİYORDU

Habertürk: Sizin - Cengiz Hüseyinov gözünde Nazım Hikmet nasıl bir adamdı?

Cengiz Hüseynov: Sözün değerini çok yüksek tutuyordu Ağzından çıkan her kelimenin kalbinden geldiğini düşünüyordu O yüzden farklı görüş söyleyenlerin farklı davranmalarını anlayamıyordu Çok iyi bir insan ve kalbi açık herkesi dost bilen kişi idi. Ben de bunu ondan öğrenmiştim ...

Habertürk: Sizce zaman zaman iddia edildiği gibi Nazım Hikmet Ruslara çalışıyordu mu?


Cengiz Hüseynov: Yook casusluk iddiası tam bir yalandır Sadece propagandadır. O beşeri değerlere inanıyordu. Nazım için o aşamada olmak gerekiyordu. İlerlemek için komünist olmak gerekiyordu. Türkiye aleyhine yazmak istemiyordu ama Rusya'da gördüğünü de beğenmiyordu. Stalin hakkında ilk o yazdı. Ancak Türkiye'nin aleyhine eleştiri yazmadı. Bununla ilgili bir hatıramı söyleyeyim: Yıllar önce Türkiye'ye gelmiştim Çok heyecanlıydım İstanbul'da taksiye bindim Sürücü «nerelisin?" - Diye sordu

«Rusiyadanam» - cevabını verince "Orada hain bir şair yaşıyor» - dedi O cevabı duyunca «Ben seninle gitmek istemiyorum ... Onu tanımıyorsun işittiklerinle konuşuyorsun. Nazım Hikmet Türkiye'nin en büyük oğludur "- dedim. Böyle söyleyince sürücü beni indirmedi ve sonra hayli sohbet ettik.

Habertürk: Sizce Nazım Hikmet Sovyetler Birliği'nde Türkiye'yi nasıl temsil ediyordu?


Cengiz Hüseynov: O Türkçenin oğluydu Örneğin 2 kez beraber Azerbaycan'a, Bakü'ye gittik. O zamanlar Fuzuli'nin doğum yıldönümü kutlanıyordu. Tüm etkinlikler Rusça yapılsada Nazım kürsüye çıktı ve "Aziz kardeşlerim» deyince salon yerinden kalkıp alkışlamaya başladı. Çünkü Azerbaycan dilini ve Türk lehçesini dinlemek bizim için çok önemliydi. Sanki oturanları yerlerinden kopardılar. Herkes ayakta duruyordu. Bir de onu Sovyetler Birliği'nde büyük bir şair saysalar da tam anlamıyorlardı. Rusçaya çevrilmiş şiirlerinde Türkçe'deki zenginlik çok da duyulmuyordu ..


Habertürk: Türkiye özlemiyle ilgili özel bir hatıranız var ?

Cengiz Hüseynov: Bir yazar arkadaşımız Rusya büyükelçisinin misafiri gibi Türkiye'de olmuştu. Geri döndüğünde hepimiz evine toplanmıştık. Nazım Hikmet de oradaydı. Türkçe gazetelere, yeni çıkan kitaplara bakıp şaşırıp kaldı ... Yolculuktan dönen arkadaşımız izlenimlerini konuşuyor İstanbul'dan söz açıyordu. Dikkatle baktım ve gördüm ki Nazım Hikmet çok teesüfleniyor dinledikçe üzülüyordu. Sonra Nazım Hikmet o arkadaştan "Bana bir kitap verebilirsin?" diye sordu. Ama arkadaşımız  "Biliyorsun ben yolculuk kayıtlarımı yazacağım, kitapları veremem» dedi.

Bunu içine düşürdü Nazım, o dakika ayağa kalkıp gitti. Düşünceli olduğundan güneş gözlüğünü de unuttu. O zamanlar Rusya'da güneş gözlüğü bulmak çok zordu, arasan da bulunmazdı. Ardından gidip gözlüğünü verdim. Şimdi bazen düşünüyorum da keşke o gözlüğü bir hatıra olarak saklayaydım. Ondan hatıra kalırdı. Ama o zaman güneş gözlüğü değerli sayılıyordu. Nazım Hikmet'in gözlüksüz kalmasını da istemezdim.

Nazım Hikmet'in kaçışları ...

Habertürk: Nazım Hikmet'in yaşamı için özel bir yorumunuz var - «kaçışlar hikayesi» Neden böyle miydi onun yaşamı?

Cengiz Hüseynov: Ben diyorum ki Nazım'ın hayatında 4 kaçış var. Birinci kaçışı Türkiye'den Sovyetler'e yani mahpustan mapusa yani esaretten esarete kaçış. Öncelikle umut dolu bir kaçış gibi görünüyordu ama Sovyetler Birliği'nde yavaş yavaş umutlarını kaybetmeye başladı. Bir insan gibi mutlu anları oluyordu ancak acı çekiyor içini yiyip döküyordu. İkinci kaçışı: KGB ona bir kadın tahkim etmişti. Dil anlamaz ama çok güzel doktor idi. Doktor Galina... O, KGB ye de bilgi geçiyordu. Nâzım'ın kalbi hastaydı diye doktora ihtiyacı vardı. Sonra Galina kadını oldu. O, Nazım Hikmet'in dışarı çıkmasını izliyordu. Sanki ona yapışmıştı yalnız bırakmıyor kiminle konuşsa yanından ayrılmıyordu. Türkçe bilmese de her şeyi dinliyordu. O dönemlerde Nazım bir kadına vuruldu. Vera Tulyakovaya ... Biliyorsun ki her şairin bir ilham perisi olmalıdır. Şair kalbi sevgiye muhtaçtır. Ama Galina'dan nasıl kaçacak, onu nasıl terk edecekti? Nazım, Ekber Babayev'i çağırır ve bir akşam onu yolculamak bahanesiyle evden çıkıyor. Ekber, Vera'yla Nazım için tren bileti de almış. Ayrıca henüz evlenmeden kaçıp gidiyorlar ... Ve ... Nazım'ın üçüncü kaçışı ...

Azap dolu bir hayat sürdü

Bir gün de yaşamdan ölüme koştu. Yüzde yüz eminim ki onu vatan özlemi öldürdü ... Her sabah posta kutusundan gazete almaya çıkardı. Bence o kutudaki gazetede onu vatanına, Türkiye'ye iade bilecek haberi arıyordu. O heyecanlı aramalara siz de bildiğiniz gibi bir gün kalbi dayanamadı ...

Habertürk: Ve Nazım Hikmet sizin deyiminizle böylece ölüme koştu ...

Cengiz Hüseynov: Dördüncü kaçışı da var. Tabii şimdi ben böyle görüyorum. Ben cenazesine katılmıştım. Daha sonra mezarına heykel koydular. O heykeli Aziz Nesin'le görmüştüm. O gün bir hayli heykeli seyrettik. Nazım Hikmet'in ayaktaki silueti idi. Sanki Nazım taştan kopup kaçmak istiyor. Yani ölümden de taştan da çıkarak bize doğru gelmek istiyor. Hele de vatanına doğru gitmek istiyor. Bunu şimdi anlıyorum.


Habertürk: Ve gelelim sizin hikayenize. Ayrıca yazar olduğunuz için sıkıntılar yaşadınız Moskova'da Azerbaycanlı bir yazar olmak nasıl?

Cengiz Hüseynov: Yasakladılar 14 yıl boyunca. 1970-1984 yılları arasında Rusya'dan çıkmama izin vermediler. Edebiyatla meşguldüm ama daha önceki seyehatlarim, Türkiye'deki görüşmelerim hoşlarına gitmemişti. İlk romanımı Muhammed Mehmet Memiş yayınlandı. Bundan önce anılarımı de yazdım. Romanım Azerbaycan'daki Sovyet devriminden bahsediyordu. Yurtdışında çok ilgiyle karşılandı. Hemen ABD'de yayınlandı. Beni oraya kitap tanıtımına da çağırdılar ama yasak koydular diye gidemedim.   

Ardından romanım Fransa'da yayımlandı. Bu kez Fransa Yazarlar Birliği çok aktif davranarak beni davet ettiklerini tüm resmi kurumlara bildirdi. Sonunda Fransa'ya gitmeme izin verdiler. Program 10 gün için öngörülse de Paris'e bir haftalığına gittim. Fransızlar kalmamı istediler ancak benim cesaretim yetmedi. 1984 yılında kim derdi ki Sovyetler dağılacak. Öyle sonsuza kadar sürecek diye düşündüğümüzden yasaklardan da korkuyorduk.Sonra Sovyetler Birliği içeriden dağıldı.

Habertürk: Şimdi ilk romanınız 30 yıl sonra Prof.Dr. Birsen Karaca'nın çevirisinde, sonunda Türkçe yayınlandı. Peki ilk yayınlandığı zaman ABD ve Fransa gibi ülkelerde ilgiyle karşılanan bu roman neden Türkiye'deki okuyuculara bu kadar geç ulaştı?

Cengiz Hüseynov: Romanımla Azerbaycan'da Sovyet devrimini, hayatı gösterdim. O dönemler çoğu insanların düşünce ve davranışları baskı altındaydı. Yani insan düşündüğünü söylemiyor, söylediği gibi davranamıyordu. Tabii romanım kimilerini rahatsız etti. Rus dilinde de çok zor yayınlanmıştı. Ama ardından kısa sürede ABD'de yayımlandı. Batı ülkeleri çok ilgi gösterdi ... Ama Türkiye'de yayın yapılmadı. Ben şöyle düşünüyorum.  1980'li yıllar Türkiye'sinde sağcı ve solcular parçalanmıştı. O zaman solcu çevreler kitabımın Türkçe basımını istemedi. Sovyetlerin eleştirilmesini, Azerbaycan'ın bu şekilde gösterilmesini istemediler. Sağcılar da genelde Rus yazarlarına hiçbir ilgi göstermiyorlardı. Yani, sağcılar Rus yazarı gördüğü için, solcularda Rusya'yı eleştirdiğim için beni istemediler. Ancak şimdi artık Türkiye'de de beni okuyacaklar diye seviniyorum.

Cengiz Hüseyin'in Günlüğü: İster mi vatan Nazım Hikmet'in dönmesini?

Defnine katıldığım şiir dünyasının büyük ustası Nazım Hikmet'in ölümünden elli yıl geçiyor ... Bu seferki Türkiye gezimde (İstanbul'da "Muhammed Mehmet Memiş" romanım yayımlanmıştır) Nazım'ın hayatında olan dört kaçışını yad ettim.

 

Birinci kaçışı umutlarla doluydu: İstanbul'dan özgür diyar bildiği Sovyetler'e doğru ... Ümit edenler haklı Ümit insanın hakkı ... Ama yakında esaretten kaçıp yeni bir tuzağa düştüğünü anladı. Anlamaya başlıyorum inancımı kaybetmek pahasına...

Şairi, Stalin'in KGB rejimi şimdi yaşadığım ve o zamanlar yasak olan yazarlar kasabası Peredelkino'ya yerleştirdi ve ona uyanık gözetci Galina adında güzel doktor bir kadın tahkim etti. Galina'da erkeğini yalnız bırakmıyor ve attığı her adımını izliyordu.

Şairin kalbi bu esarete dayanamadı ve ikinci kaçışı Galina'dan yeni aşık olduğu Vera'ya oldu. Bu sadece aşk uğruna değil bir tür siyasi özgürlüğe doğru kaçıştı. Ama bu özgürlük de aldatıcıydı: varlığını vatan özlemi sarmış, vatansız yaşayamaz olmuştu.



Hatırlıyorum: Türkiye'den yeni gelen yazarımız Mehdi Hüseyin, Nazım Hikmet ve ben Moskova otelinde yolculuktan bahseden Mehdi'yi dinliyor o da getirdiği kitap-dergi-gazeteleri ferah-sevinçle bize gösteriyor hevesle Türkiye ve İstanbul izlenimlerinden söz açıyordu.

Nazım gördüklerinden, duyduklarından heyecanlanıyor içten içe azap çekiyordu ...

Şairin ağrı dolu mısraları: Kimi otların kimi insan balıkların çeşidini bilir ben ayrılıkların Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını ben özlemlerin ...



Kimi insan otların, kimi insan balıkların çeşidini bilir
Ben ayrılıkların... 
Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını. 
Ben hasretlerin..!

Nazım şaşkın halde: "Bana bir kitap veya dergi verebilir misin?" diye sordu. Mehdi: "İncilme" dedi "Yolculuk kayıtlarımı yazacağım, sonra veririm"


Nazım üzgün halde ayağa kalkıp o zamanlar zor bulunan ve ona lazım olan güneş gözlüğünü unutup bizi terk etti ...

Nazım'ın üçüncü kaçışı vatan hasreti ile ilgilidir: ayrılığa kalbi dayanamadı vakitsiz dünyamızdan göç etti: 62 ne yaştır ki? ..

Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan?  

Asansöre sığmaz tabutum, 
Merdivenler de daracık...

Dördüncü kaçış arzusu - Ölümünden sonra:Kabrinin üstünde yükselen dev kaya parçasında bulunan Nazım'ın ayaktaki silueti yürüyüş şeklindedir, sanki taştan çıkarak bize dogru, yaşama, vatana doğru koşmak istiyor.


Bizi vatanını, halkını, yaşadığımız hayatı görüp Nazım ne diyecektir zamanımıza? ..

İster mi şimdi misafirperver, dünyaya tüm yolları açık olan vatan Nazım'ın dönmesini? ..

Sustum, bırakmadım "yok" kopsun dilimin ucundan.
 

 

Nazım Hikmet Hiroşima Şiiri


Ve nihayet en son Recep Tayyip Erdoğan’ın hanımı Emine Erdoğan’ın teşebbüsü ile bazı Arap ve Müslüman devletlerinin hanımları, Filistin faciasına itiraz olarak Ankara’da toplandılar. Ben Emine hanımın konuşmasını Türkiye’nin ATV kanalında izliyordum. Filistin’de masum çocukların katledilmesi hakkında gözyaşları içinde konuşuyordu. Konuşmasının sonunda iyice hüzünlenerek Nazım Hikmet’in Hiroşima
bombardımanında yanıp küle dönmüş Japon çocuğu hakkında yazdığı şiiri okudu. Emine Hanım hazin sesle bu şiiri okudukça ara sıra katliamı belgeleyen görüntüler ekrana geliyordu. Bombardımanlar, tank ateşleri altında helak olmuş, yaralanmış, sakat kalmış, Filistinli çocuklar… sanki Nazım Hikmet’in mısraları sırf onlar için yazılmıştı. Büyük sanatın gücü buradadır. Sanat ne zaman tanır, ne mekan… Nazım’ın helak olmuş günahsız çocuklara atfettiği şiir, Filistinli çocuklara da, Hocalı’da gaddarca katledilen minicik yavrularımıza da aynı derecede aittir.

Siyasi rejimler iktidarlar değişir sonra hakiki sanat galip gelir. Hürmet beslediğim, duyarlı Türkiye âlimlerinden Turan Yazgan ile çok meselelerde fikirlerimiz örtüşür ama Nazım Hikmet konusu tartışmalarımıza neden olur. Bir defa Turan Bey tartışmamızın gergin anında Nazım’ı “Vatan Haini” olarak adlandırınca dayanamadım. “Bu ifadeyi o dönemin başbakanı Adnan Menderes söylemişti,” dedim. “Onu da astınız.” Ama şimdi Menderes’e muhteşem bir anıt mezar yükselttik” dedi. “Gün gelir Nazım’a ondan daha muhteşemi yükseltilir” dedim.


ANAR
Nazım Hikmet KEREM GİBİ
“Nazım Hikmet’in Hayatı ve Sanatı Hakkında Düşünceler”



Nazım Hikmet Hiroşima şiiri sözleri


Kapıları çalan benim
Kapıları birer birer
Gözünüze görünemem
Göze görünmez ölümler

Hiroşima da öleli
Oluyor bir on yıl kadar
Yedi yaşında bir kızım

Saçlarım tutuştu önce
Gözlerim yandı kavruldu
Bir avuç kül oluverdim
Külüm havaya savruldu

Çalıyorum kapınızı
Teyze amca bir imza ver
Çocuklar öldürülmesin
Şekerde yiyebilsinler

Nazım Hikmet Sözleri

Artık ne geri gelmeni beklerim ne de ben gelirim. 

Nasılsa ben bir şey kaybetmedim, sen bensizliği seçtin. 

Karar senin. [Nazım Hikmet Resimli Sözleri]

Nazım Hikmet Aşk Şiirleri

Nazım Hikmet Aşk Şiirleri


  • Artık ne geri gelmeni beklerim ne de ben gelirim. Nasılsa ben bir şey kaybetmedim, sen bensizliği seçtin. Karar senin.
  • Benim kelime hazinem çok geniştir, derdim. Senin bir kelimene yetemedim; git, ne demekti sevgilim?
  • Sen benim sarhoşluğumsun, ne ayıldım, ne ayılabilirim, ne ayılmak isterim!
  • Kimselere anlatamadım. Kendime bile.. Ola ki ağzımdan kaçırır, bir daha tutamam seni.
  • Yürekli bir kadının başı, yüreksiz bir erkeğin omuzuna ağır gelir!
  • Dost uğrunda ölmek kolay, fakat uğrunda ölünecek dostu bulmak zordur.
  • Eli kolu zincirlere vurulmuş, vatan çırılçıplak yere serilmiş. Oturmuş göğsüne teksaslı çavuş. Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
  • Tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da, hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
  • O bensizliği göze aldıysa, ben onsuzluktan birşey kaybetmem.
  • Gerçek şair kendi aşkı, kendi mutluluğu ve acısıyla uğraşmaz. Şiirlerinde halkının nabzı atmalıdır.
  • Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır.
  • Hapşurduğumda; çok yaşa, iyi yaşa yerine benimle yaşa deseydi keşke. Bende; sende gör değilde, emrin olur deseydim sessizce.
  • Kelebek misalidir aşk; anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük!
  • İnsan birisiyle yaşlanmalı, birisi yüzünden değil!
  • Şimdi on yaşına bastı. Ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
  • Gelinler aynada saçını tarar, aynanın içinde birini arar. Elbet böyle sizi de aradılar. Gelinlere kıymayın efendiler.
  • Topraktan öğrenip kitapsız bilendir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülendir. Ferhad’dır. Kerem’dir. ve Keloğlan’dır.
  • Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine…
  • Birgün bensizlik çalar kapını. Benli dünleri düşünür, avunursun. Sanma ki yalanlar içinde, ben gibi bir doğru bulursun.
  • Kim bilir.. Masalınızın kahramanı, başka bir hikayenin figüranı olmaya gitmiştir belki de.
  • Geçtim putların ormanından baltalayarak, ne de kolay yıkılıyorlardı.
  • Her gelen sevmez ve hiçbir seven gitmez unutma. Bil ki; giden dönüyorsa sevdiğinden değil, kaybettiğindendir aslında!
  • Arkadaşlık ağaca benzer, kurudu mu bir daha yeşermez.
  • Gökyüzünü başımın üstünde görmek bana yasak.
  • Memleketim: bedreddin, sinan, yunus emre ve sakarya, kurşun kubbeler ve fabrika bacaları benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
  • Antepliler silâhşor olur, uçan turnayı gözünden, kaçan tavşanı ard ayağından vururlar.
  • Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele…
  • Bahardı sevgilim bahardı ve bahtiyar olmak için toprakta, havada, suda her şey vardı sevgilim, her şey hazırdı, her şey vardı.
  • Aşk, bazen gitmekle kalmak arasında verdiğin en büyük savaştır. Sevmeyenin aklı, gerçekten sevenin kalbi kazanır bu savaşı.
  • Evet.. Belki umudum kalmadı geleceğimden; ama asla pişman değilim geçmişimden.
  • Hoş geldin! Biz bıraktığın gibiyiz. Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta, dostu düşmandan ayırmakta…

Nazım Hikmet Aşk Sözleri

Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar. (nazım hikmet aşk sözleri)

 

Benim sevdasında bencil; ama yüreğinde sağlam sevdiğim. Aklıma gelişini seveyim: ne güzel darma duman ediyorsun beni. (nazım hikmet aşk sözleri)

 

İnsanlar işine gelince değil de vicdanına değince iyilik yapsalardı; bugün çıkar ilişkileri değil, gerçek sevdalar yaşanırdı! (nazım hikmet aşk sözleri)

Nazım Hıkmet Ran Güzel Sözler

En fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı. (nazım hikmet aşk sözleri)

 

O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde ebruli hanımeli açan bir ev. (nazım hikmet aşk sözleri)

 


İçimde ikinci bir insan gibidir seni sevmek saadeti… (nazım hikmet aşk sözleri)