19 Mayıs 2013 Pazar

Sen Nazım Hikmet

Nazım Hikmet in Şiirleri - Sen Şiiri

“Büyük Türk şairi Nazım Hikmet’in şahsiyeti Latin Amerika’da inanılmaz bir heyecan yaratmıştı. Onun, Türkiye’nin kurtuluşu için savaşması bizim şair ve yazarlarımızın verdiği mücadeleyle aynıydı. Çok farklı, birbirinden çok uzak yıllarda Nazım Hikmet ve bizim yazarlarımız aynı insani hasrette ve şairlerimiz de aynı insani problemleri ifade etmede birleşiyordu.” Miguel Angel Astuiras. Latin Amerika’nın diğer bir Nobel Ödülü sahibi Şilili şair Pablo Neruda, Viyana’da Zekeriya Sertel’e şöyle demiş: “Nazım’a sahip çıkın, biz onun yanında şair bile sayılmayız.”

Yalnız çağdaşları değil daha sonraki nesillerden, bir zaman çok popüler olan sanatçılardan İngiliz drama yazarı Harold Pinter’den tutun Rus şair Yevgeni Yevtuşenko’ya kadar birçok şair de Nazım’a hayran olanlar arasındadır. 


Sen / Nazım Hikmet

En güzel günlerimin
üç mel’un adamı var:
Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel’un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını..
En güzel günlerimin
üç mel’un adamı var:
Biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
Düşmanımdır ikisi..
Sana gelince…
Yazıyorsun..
Okuyorum..
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
Ne yazık!..
Ne kadar
beraber geçmiş günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
Kalbimin kanıyla götüreceğim
ebediyete
ben o günleri..
Sana gelince, sen o günleri -
kendi oğluyla yatan,
kızlarının körpe etini satan
bir ana gibi satıyorsun!.
Satıyorsun:
günde on kaat,
bir çift rugan pabuç,
sıcak bir döşek
ve üç yüz papellik rahat
için…
En güzel günlerimin
üç mel’un adamı var:
Biri sensin,
Biri o,
biri ötekisi…
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi…
Sana gelince…
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün…
Ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artık seninle biz,
düşman bile değiliz..
1933

Hoş geldin kadınım benim – Nazım Hikmet

Nazım Hikmet in aşk şiirleri

HOŞGELDİN KADINIM

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin yorulmuşsundur;
Nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
Ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
Buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
Beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
Kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
Güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
Avuçlarıma döküldü inciler
Gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam…
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.


Türkiye, tarih boyunca olduğu gibi XX. Yüzyılda da dünyaya birçok değerli insanlar bahşetmiştir. Büyük siyasetçiler, askerler, şairler, yazarlar, ressamlar, sanat ve ilim adamları… Ama XX. Yüzyıl dünyasında Türkiye’yi iki büyük şahsiyetle tanıyorlar: Kemal Atatürk ve Nazım Hikmet... 

Atatürk’ün Nazım’a özel bir ilgisi olduğu birçok kişi tarafından rivayet ediliyor. Atatürk, Nazım’ın şiirlerini bilir ve severmiş. Falih Rıfkı Atay’ın anlattığına göre Kemal Paşa Nazım’ın kendi sesiyle şiir okuduğu plaklardan, onun “Bahr-i Hazar” ve “Salkım Söğüt” şiirlerini zaman zaman dinler, dinledikçe de dalar gidermiş.

Memleket Nazım Hikmet

Vaktiyle genç Nazım’ın hücumlarına maruz kalmış, şairin kırmak istediği putlardan biri: Türk edebiyatının büyük klasiği Abdülhak Hamid şöyle diyor: “ Nazım Hikmet Bey, benim eserlerimi, hata yapmadan bir sayfa bile okuyamaz… Anlayamadığı halde nasıl tenkit edebilir? Ama ben hakkı teslim eden biriyim. Nazım Hikmet’i kendi tarzı içinde beğeniyorum, istidadı var.”

Vâlâ Nureddin’in rivayetine göre Türkiye Cumhuriyetinin milli marşını yazan şair Mehmet Akif de - (Nazım Hikmet, Mehmet Akif -Tevfik Fikret çatışmasında Tevfik Fikret’in taraftarı olmasına rağmen) Nazım’dan övgüyle bahsedermiş. Akideleri, siyasi bakış açıları itibarı ile Nazım Hikmet ile farklı cephelerde yer alan görkemli siyasetçilerden Cemal Paşa, İsmet Paşa, Alpaslan Türkeş ve Süleyman Demirel de onun büyük bir şair olduğunu inkâr etmiyorlardı.


Benim için, edebi ahlak açısından görkemli Türk edebiyatı âlimi Ahmet Kabaklı’nın, Nazım Hikmet ile ilgili düşünceleri çok önemlidir. Ahmet Kabaklı, dev eseri olan beş ciltlik “Türk Edebiyatı” kitabında, Nazım’a ait bölümü ayrı bir kitap olarak yayımlamak istiyormuş. Ahmet Kabaklı, akideleri, dünya görüşü itibarı ile Nazım Hikmet ile taban tabana zıt görüşlere sahip olan, antikomünist ve antisovyet biridir. Ama bunlardan daha önemlisi, vicdan sahibi bir edebiyat tarihçisi olmasıdır. Daha da önemlisi, böylesine objektif ve ciddi bir ilim
adamı olan Kabaklı, Nazım Hikmet’in bir şair ve sanatçı olarak hakkını teslim etmiştir.


Ahmet kabaklı yazıyor:
“Nazım Hikmet, Abdülhak Hamid’den sonra Türk şiirinde en aşırı biçim, ritim ve muhteva yenilikçisidir. Servet-i Fünuncular ve sonraki nesiller, nasıl az ya da çok Hamid’in tesirinde kalmışlarsa, Nazım Hikmet’ten sonra gelen ve Birinci Yeni(Garipçiler) ve İkinci Yeni olarak adlandırılan edebi akımlar ve bu akımlara mensup olmayan diğer şairler de, Nazım Hikmet’ten biçim, tema, duyuş, üslup ve ilham aldılar...” Nazım Hikmet’in siyasi görüşlerini katiyen kabul etmeyen, bu cihetten ona tamamıyla muhalif olan Kabaklı, “Bu memlekette hala Nazım’ı tanımak ve tanıtmak konusunda çekinmeler olmasından” yakınır.


Ahmet Kabaklı, Nazım’ı okuyup objektif ölçüler içinde tahlil etmektense ondan hala bir kavga ve öç alma vasıtası olarak yararlanmak isteyenlerin olduğundan da yakınır:


“Nazım’a hain, satılmış, Moskova uşağı diyerek işin içinden sıyrılmak isteyen ve bu nefretini sanat ve edebiyat zanneden insanlar da vardır. Anlattığım bu her iki yaklaşım da edebiyat ilmi ve sanat anlayışının dışındadır…”


Ahmet Kabaklı daha sonra şöyle devam eder:
“Nazım Hikmet’i ilk kez ilim, edebiyat ve sanat ölçüleri içinde edebiyat tarihine geçirmenin ferahlığı içinde özellikle şunu düşündüm: XIV. Yüzyılda yaşamış büyük divan ve tasavvuf şairlerimizden Nesimi de o zamanlar tasavvufun tehlikeli ve sapık bir kolu sayılan Hurifîliğe mensuptu. Zamanında bu nedenle sıkı bir takibe alınmış hatta derisi yüzülerek öldürülmüştü. Bugün Hurufîlik unutulmuştur ama buna karşın Nesimi’nin eşsiz gazelleri ve mânâlı tuyugları kalmıştır..”


Kabaklı’nın bu sözlerine kuvvet, bu gün şiirleri yaşayan ve şiirleri diller ezberi olan diğer çilekeş şairlerin akıbetini de hatırlatmak gerekir. Nefi’nin başını vurmuşlar, Pir Sultan’ı dara çekmişler, Azerbaycan şairi Molla Penah Vagıf’ı da kayalardan atıp katletmişler…


Ahmet Kabaklı’ya göre 1917 yılında, dünyanın başına kâbus gibi çöken ve sonunda kendi kendini yiyip bitiren komünizmle beraber, komünizm mücadeleleri ve kavgaları da sona ermiştir. Kabaklı:”Nazım Hikmet’in şiirlerinin en üstünleri hakkında bile, onun çağdaşı şairler hiçbir hüküm vermemiş, sadece övmüş ya da aşağılamışlardır. Ben gelecek nesillerin bizi ayıplamasını istemiyorum.” der.


Nazim Hikmetin Şiirleri – Memleketim Nazim Hikmet

Bu Memleket Bizim Dört nala gelip uzak Asyadan
Akdenize bir kisrak basi gibi uzanan
Bu memleket bizim
Bilekler kan içinde
Disler kenetli
Ayaklar çiplak
Ve ipek bir haliya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim
Kapansin el kapilari
Bir daha açilmasin
Yok edin insanin insana kullugunu
Bu davet bizim
Yasamak bir agaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardesçesine
Bu hasret bizim
Nazım Hikmet

Nazım Hikmet Herkes Gibisin Şiiri

Türkiye’de de Nazım’ın değerini yalnız solcu yazarlar değil, onun: “Türkçe’yi güzelleştirdiğini” itiraf eden Ziya Gökalp, “ Türk şiirinde kudretini ispat etmiş ve sanat savaşında zafer bayrağını çok yüksek bir tepeye diktiğini” söyleyen Halit Ziya Uşaklıgil, “Özgünlük, ilham ve kudret bakımından şaheserler sayılabilecek şiirler yazdığını” söyleyen Halide Edip Adıvar, “Nazım’dan sonra hiçbir şairin bu şöhrete ulaşamadığını” yazan Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi tamamen farklı düşüncelere sahip şahsiyetler, Türk edebiyatının ve
fikir dünyasının mümtaz simaları da anlamışlardır.


Bence sen de herkes gibisin – Nazım Hikmet Şiirleri

Herkes Gibisin
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.
Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sen de herkes gibisin.

Nazım Hikmet'in Çocukken Yazdığı Şiiri

Nazım Hikmet, 1914 Yılında, Daha Çocukken Şu Mısraları Yazmış:

“Yine büyük Türk adı
Dağlar, taşlar aşacak
Yine Türk’ün bayrağı
Kaleleri yıkacak
Yine Türk’ün gemisi
Denizleri aşacak
Anar. “Kerem gibi”
Yine Türk’ün sanatı
Avrupa’ya taşacak
Yine Türk’ün sinesi
Vatan aşkıyla dolacak
İşte bundan emin ol
Emin ol ki, olacak
Yine Türk’ün tarihi
Yıldızlı sayfalar yazacak.”
Kırk beş yıl sonra ise şöyle demişti:
“Memleketimi seviyorum:
Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
Memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Memleketim:
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
Kurşun kubbeler ve fabrika bacaları…
Hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır.
Çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
Yarı aç, yarı tok,
Yarı esir…”

Nazım Hikmet’in Hayatı-Yaşamı, Edebi Kişiliği, Şiirleri ve Eserleri

Nazım Hikmet’in Hayatı-Yaşamı, Edebi Kişiliği, Şiirleri ve Eserleri

Nazım Hikmet Ran (1902 - 1963)
nazim_hikmet__cankiri_cezaevi1902 senesinde Selanik’e hayata merhaba demiştir. İlk öğrenimini İstanbul’da Göztepe Taşmektep, Galatasaray Lisesi ilk bölümü (1914), Nişantaşı Numune mektebinde bitirmiş, orta tahsilini ise, henüz 12 yaşındayken kaydettiği Bir Bahriyelinin Ağzındanisimli bir şiirini işiten oldukça beğenen Bahriye Nazırı Cemal Paşa’nın nasihatı üzerine devam ettiği Heybeliada Bahriye Mektebi’nda yapmıştır (1918). Nazım Hikmet Bahriye’yi tamamladıktan daha sonra Hamidiye Kruvazörü’ne stajyer güverte subayı olarak verilmiş, bir geceleyin nöbette üşütüp zatülcemp olmuş (1919), sıhhatini kaybedince askerlikten çürüğe çıkarılmıştır (1920).

Askerliği bıraktıktan daha sonra, İstanbul‘un istilasına oldukça üzülen Nazım Hikmet Milli Mücadele’yi katılmak üzere Anadolu’ya gitmiş, Bolu Lisesi’nde kısa bir müddet muallimlik yapmıştır (1921). Rus devrimiyle merak salan şair, bir müddet sonra Batum’dan Moskova’ya geçmiş ve Doğu Üniversitesi’nde iktisat ve Toplum bilim okumuştur (1922-1924). Vatana dönüşünün ardından Aydınlık dergisine geçmiş, dergide yayımlanan şiirlerinden dolayı hakkında “gıyaben” tutuklama kararı çıktığını öğrenince tekrar Rusya’ya geçmiş, af çıkmasının ardından Türkiye’ye dönmüş ve bir müddet Hopa hapishanesinde tutsak kalmıştır (1928).

Nazım Hikmet ardından İstanbul’a geçmiş, muhtelif gazete ve dergilerle film stüdyolarında iş tutmuş, ilk şiir kitaplarını sunmuş ve oyunlarını yazmıştır. (1928-1932). Bir ara tekrar habs olunmuş, Cumhuriyet’in 10. senesi münasebetiyle sürülen af kararı ile hürriyetine kavuşmuştur. Akşam Son Posta, Tan gazetelerinde Orhan Selim lakabıyla fıkra yazarlığı ve baş editörlük yapmıştır (1933).
Kara Harp Okulu talebeleri içinde siyaset yaptığı davasıyla yargılanmış, Harp Okulu Askeri Mahkemesi’nce 15 sene, ardından Donanma içinde faaliyet gösterdiği davasıyla da Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nce 20 sene olmak üzere toplam 35 sene tutukluluk cezasına hüküm giymiştir, cezası Türk Ceza Kanunu’nun 68 ve 77 maddelerine uyumlu olarak 28 sene dört aya düşürüldü (1938). Demokrat Parti’nin yönetime gelmesinin ardından çıkarılan af kararı (1950) kapsamına sokulması için entelektüellerce açılan geniş bir kampanyanın devamında, hukukçular meşru yollara başvuruda bulunmuş, bu sürede Nazım Hikmet cezaevinde açlık grevine başlamıştır. Netice olarak Nâzım Hikmet’in geriye kalan cezası affedilir ve şâir 13 sene hapislik sonrasında hürriyetine kavuşur.

Serbest bırakıldıktan sonrasında iş bulamayan, kitap çıkaramayan şair için bu kez askerlik kararı alınmış, 50 yaşında ve hasta olan Nazım Hikmet çok zor durumda kalmıştır. Öldürülmekten korkan şâir, kendisine hayran olan Refik Erduran (sonranın ünlü oyun yazarı ve gazetecisi) ‘ın önerisini kabul etmiş, onun yardımıyla bir motorla Karadeniz’de seyreden Romanya bandıralı bir gemiye binerek Türkiye‘den ayrılmıştır.

Nazim Hikmet, 1963 yılında Moskova‘da ölmüştür. (3 Haziran 1963). Hikmet‘in geriye kalan cezası affedilir ve şâir 13 sene hapislik sonrasında hürriyetine kavuşur.
Özgür kaldıktan daha sonra iş bulamayan, kitap çıkaramayan şâir için bu kez askerlik kararı alınmış, 50 yaşında ve hastalıklı olan Nâzım Hikmet oldukça çetin vaziyette kalmıştır. Öldürülmekten sakınan şâir, kendine hayran olan Refik Erduran (sonrasında ünlü oyun yazarı ve gazetecisi) ‘ın teklifini kabul etmiş, onun sayesinde bir motorla Karadeniz’de seyreden Romanya bayraklı bir vapura binerek Türkiye’den gitmiştir.
Nazım Hikmet, 1963 senesinde Moskova’da hayatını kaybetmiştir.

FARKLI ve YENİ BİR ŞİİRE DOĞRU

Nazım Hikmet, Anadolu‘ya geçince, bir taraftan kavganın bir taraftan da ulusun problemleriyle, o güne dek yeteri kadar farkına ulaşamadığı gerçekliklerle karşılaştıktan sonra, hece ve aruz vezni ile yetinemeyeceğini, yepyeni bir şiire, diğer bir şiire yürümesi gerektiğini anlamıştır: Anadolu’ya geçtim. ulus zayıf, nuhtan kalma silahıyla, açlığı ve bitiyle kavga ediyordu Rum ordularına yönelik. Ulusu ve kavgasını keşfetmiş gibi oldum. Şaştım, ürktüm, sevdim ve tüm bunları yazmak gerektiğini hissettim. Şiirle yeni şeylerin, bugüne dek denmemiş şeylerin belirtilmesi gerektiğini anladım. Bu konuda evvel beni yeni bir öze göre yeni bir şekil keşfetmek konusu ilgilendirdi. Çalışmaya kafiyeden başladım. Kafiyeleri mısraların sonunda değil de bir sonda bir başta imtihan ettim.

Nazım Hikmet Şiirleri
835 Satır (1929), Jokond ile Si-Ya-U (1929), Varan 3 (1930), 1+1=1 (1930-Nail V. ile), Sesini Kaybeden Şehir (1931), Benerci Kendini Niçin Öldürdü (1932), Gece Gelen Telgraf (1932), Taranta Babu’ya Mektuplar (1935), Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı (1936), Kurtuluş Savaşı Destanı (1965), Saat 21-22 Şiirleri (1965-Bas. Haz. M.Fuat), Memleketimden İnsan Manzaraları (1966-1967-Bas. Haz. M.Fuat, 5 Cilt), Rubailer (1966-Bas. Haz. M. Fuat), Dört Hapishaneden (1966-Bas. Haz. M.Fuat), Yeni Şiirler (1966-Bas. Haz. Dost Yayınevi), Son Şiirleri (Bas. Haz. Habora Kitabevi), Tüm Eserleri (1980-Bas. Haz. A. Bezirci, 8 Cilt).
Bunun Yanısıra Halkımız Tarafından En Çok Bilinenve Popüler Olan En Güzel Şiirleri
  • Nazim Hikmet Seni Dusunmek
  • Doğum günü şiiri Nazım Hikmet
  • Memleketim şiiri Nazım Hikmet
  • Nazim Hikmet Tahir ile Zuhre
  • Nazim Hikmet Yasamaya Dair
  • Nazım Hikmet Hoşgeldin Kadınım
  • Vatan Haini Nazim Hikmet
  • Seviyorum Seni Nazim Hikmet
  • Nazım Hikmet Hoşgeldin
  • Nazım Hikmet Piraye
  • Nazım Hikmet Seviyorum
  • Yaşamak Nazım Hikmet
  • Kadinim Nazim Hikmet
  • Nazım Hikmet En Güzel Günlerimiz
  • Nazim Hikmet Memleketim
  • Memleket Nazım Hikmet
  • Sen Nazım Hikmet
OYUNLARI:
Kafatası (1943), Bir Ölü Evi Yahut Merhumun Hanesi (1932), Unutulan Adam (1935), İnek (1965), Ferhat ile Şirin (1965), Enayi (1965), Sabahat (1966), Yusuf ile Menofis (1967), İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu (1985).
ROMANLARI:
Kan Konuşmaz (1965), Yeşil Elmalar (1965), Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim (1966).
YAZILARI:
İt Ürür Kervan Yürür (1936-Orhan Selim takma adıyla), Alman Faşizmi ve Irkçılığı (1936), Milli Gurur (1936), Sovyet Demokrasisi (1936).
MEKTUPLARI:
Kemal Tahir’e Hapishaneden Mektuplar (1968), Cezaevinden Memet Fuat’a Mektuplar (1968), Bursa Cezaevinden Va-Nû’lara Mektuplar (1970), Nazım’ın Bilinmeyen Mektupları (1986-Adalet Cimcoz’la Mektuplar, Haz. Ş. Kurdakul), Piraye‘ye Mektuplar (1988).MASALLARI:
La Fontaine’den Masallar (1949-Ahmet Oğuz Saruhan adıyla), Sevdalı Bulut (1967).
Nazım Hikmet Resimleri
nazim_hikmet_mezar nazim_hikmet__bursa_cezaevi nazim_hikmet__cankiri_cezaevi nazim_hikmet__celile_hanim__samiye nazim_hikmet__heybeliada_bahriye_mektebi_ogrencisi

Türk Şiirinin “Prometheus”u Nazım Hikmet

Büyük Türk şairi Nazım Hikmet Sovyetler Birliği’ne geldikten birkaç yıl sonra 1957 yılında Bakü’yü ziyaret etmişti. O, burada büyük törenle karşılanmış, Bakü Devlet Üniversitesi’nde öğrencilerle görüşmüştü. Görüşü giriş sözü ile açan rektör Yusuf Mehmetaliyev’dir. Şairin Bakü’ye gelmesini büyük ve önemli olayolarak değerlendirmişti.

nazım hikmet kadın şiiriFiloloji Fakültesi Dekanı Ali Sultanlı konuşmasında Bugüne deyin ki, biz Nazım Hikmet gibi bir konuk kabul etmemişdik. Biz onu kendi şairimiz gibi seviyoruz. Kalbi sadece mücadele aşkı ile atan Nazım Hikmet Türk şiirinin Prometheus“udur diye bildirmişti.
Nazım Hikmet Bakü’de Ağlamıştı
Türk asıllı iki kız “yürüyen adam” ve “davetşiirlerini okumuş, eserlerini ana dilinde duyan şair ise gözyaşlarını tutamayarak kızları bağrına basmıştı.
Daha sonra şair çıkışında Bakü’ye 30 yıldır gelmediğini, şehrin çok değiştiğini söylemişti. “Bugün ömrümün en güzel günlerinden biridir. Bakü’ye gelmeyeli tam 30 yıl oluyor. Bakü’yü tanıyamadım . Yoldaşlar, siz çok mutlusunuz. Ben Türkiyemi de böyle görmek istiyorum “.
Gençtir, yazacak
1958 yılında yeniden Bakü’ye gelen şaire besteci Arif Melikovun onun piyesi temelinde bale yazmak istediği söylenmiş, Nazım Hikmet ise “Gençtir, yazacak” diye cevap vermişti. Bundan sonra “Aşk efsanesi” ortaya çıkmıştı.
Genellikle, onun Azerbaycan’la ilgili yaratıcı çalışmaları bununla yekünleşmiyordu. Nazım Hikmet birçok şair ve yazarlarla dostluk ilişkisi kurmakla birlikte, onlara şiirler de ithaf etmişti. Onun sözlerine bir çok şarkılar bestelenmiştir. R.Babayev şairin “Kafatası” piyesine illisturasiyalar çekmiş, M. Rzayeva ise büstünü hazırlamıştı.
Cevapsız kalan soru …
Nazım Hikmet’in Bakü’ye seferleri sırasında KGB daima onu gözaltında tutuyordu. Hatta Bakü Devlet Üniversitesi’nde konuşması sırasında bir öğrencinin kendisine yönelttiği “Azerbaycan dilini bilmeyen veya bilip bu dilde konuşmayan aydınlara tutumunuz ne” sorusunu da cevapsız bırakmıştı. Şairin Türk olması ve Azeriler arasındaki nüfuzu, bu arada devlet organlarını da rahatsız ediyormuş.